Onbir ayın sultanı Ramazan-ı Şerif başladı. Nice hayır ve hasenat sağanak şeklinde gökten üzerimize yağıyor. Ilık ılık esen bir rüzgârdır Ramazan. Rahmetiyle geldi. Topraklarımızda bolluk, bereket olur inşallah. 
Müslümanlar bu ayı oruçlu geçirecek. Biliyorsunuz sağlığı yerinde olan sıhhatli her Müslümana oruç tutmak farzdır.
Ramazan ayı aynı zamanda du’â ayıdır. Allah Teâla Kur’an-ı Kerim’de “Du’â edin kabul edeyim” buyurmaktadır. Müslüman her zaman ümit var olur. Allah’a (CC) tevekkül eder. Elleri açıp ettiği du’âlarla yalnızca O’ndan yardım diler. Ramazanı ibadetle geçirmek, mübarek ay boyunca ibadetle meşgul olmak, du’âlarla af dilemek, Müslümanları felaha-kurtuluşa ulaştırır. 
Müslümanlar oruçlu iken akşam ezanını işittiklerinde içlerinde bir sevinç depreşir, yani nükseder. 
Ramazan’da iki vakit vardır ki rahmet ve bereketiyle Müslümanları sevince gark eder, boğar. Biri iftar, diğeri de sahurdur. Ramazan ayı bu iki vakitle anlam kazanır. Çünkü oruç tutan Müslümanların vazgeçilmezidir iftar ve sahur. Tabi bir de teravih namazı.
Ramazan ayı; orucuyla, iftarıyla, teravihiyle, sahuruyla, sadakasıyla gecesiyle gündüzüyle, akşamıyla sabahıyla, hâsılı her anını Müslümanların ibadetle geçirdiği bir aydır. 
Allah (CC), orucu kullarını korumak ve kurtarmak için, dostlarını himaye için bir kale ve bir kalkan kılmıştır. Oruç sayesinde onlara cennet kapılarını açar.
İmam-ı Gazali Hazretleri (RA) oruç hakkında; "Oruç ibadeti başka hiçbir ibadete benzemez. Oruç başlı başına bir sır-gizli ibadettir" der. Oruç sabırdır, sadakadır. 
Gerçekten oruç ibadeti, diğer ibadetlere benzememektedir. Çünkü bu, belli şeylerden uzak kalmak, belli bir zaman dilimi içerisinde, yeme, içme, şehevi istek ve arzulardan uzak bulunmaktır. Bu açıdan başlı başına bir sır-gizli ibadettir.
Malumunuz İmam-ı Gazali Hazretleri, sadece yaşadığı dönemin ve halkın değil, ilimleriyle ve yorumlarıyla bugüne, hatta yarınlara ışık tutan büyük bir âlimdir. Meşhur İhyâ-u Ulûmiddin adlı eserinde oruç faslını şöyle anlatır: Oruç tutanların alacakları ecirler, sayı ve hesaba gelmeyecek ve elektronik hesaplamalar ile değerlendirilemeyecek derecede fazladır. Allah Teâla oruç tutanlara öylesine bir ecir akıtacak ki, bunun herhangi bir yerde dur ve durağı yoktur. Bunun belli bir sınırı olmaması da değerlidir. 
Bir Kudsî Hâdise göre orucun sevabını ancak ve ancak Allah (CC) takdir eder. Biliyoruz ki oruç yalnızca Allah (CC) için tutuluyor, aynı şekilde Allah’a (CC) nisbet olunmakla da şeref kazanmış oluyor. Gerçi tüm yapılanlar Allah (CC) için yapılmaktadır. Hepsinin ayrı bir durumu, ayrı bir değeri ve yeri vardır.
Sufiler orucu Avam'ın, Havass'ın ve Ahassu’l-Havass’ın orucu olarak üçe ayırır: 
Avamın orucu yalnız açlığı ve susuzluğu iledir. Havass orucu sadece midesi ile değil, tüm azaları ile tutar. Ahassü’l-Havass ise, oruca bedenen ve ruhen riayetiyle birlikte; tüm dünyevi keyif meşguliyetlerden men ederek, kendini Allah'a adayarak yapar ibadetini.
Allah Teâla (CC), orucu kullarını korumak ve kurtarmak için bir kale ve bir kalkan kılmıştır. Oruç sayesinde onlara cennet kapılarını açmıştır. Allah (CC), lütfu ve keremiyle kullarını korumuş, kendilerine şeytanın tuzaklarından kurtulabilmeyi öğretmiştir.
Şeytanların ve kötü hislerin hücumuna karşı koruyucu kalkanlardan biri olan orucumuzu, eğer bir mazeretimiz yok ise, Ramazan ayı boyunca tutalım; kulluk görevlerimizi yerine getireceğimiz yani eda edeceğimiz ibadetlerin ardından ellerimizi açıp edeceğimiz du’âlarla da Allah’a (CC) halimizi arz edelim. 
Her ne talebimiz varsa O’ndan isteyelim; af ve mağfireti yine yalnızca O’ndan dileyelim.