Bir zamanlar arkadaşlık sadece bir kelime değil, bir yaşam biçimiydi... Sayısı azdı belki ama değeri ölçülemezdi.

Bir ekmeği bölüşmek, bir derdi paylaşmak, bir tebessümde buluşmak… Bunlar sıradan değil, âdeta kutsal ritüellerdi.

Abartı gibi gelebilir ama o zamanlar arkadaşlık, kardeşlikten bile öteydi. Çünkü kardeş doğulur, arkadaş ise seçilirdi.

Emek isterdi...
Keser gibi hep kendine yontmazdı; testere gibi işlerdi: Bir bana, bir sana.

Bugün ise çağ değişti. Sosyal medya dönemi başladı.

Arkadaşlıklar artık “takip”le başlıyor, “beğeni”yle sürüyor, “görmezden gelme”yle bitiyor.

Gerçek hayatta birbirini görse selam vermeyecek insanlar, sanal dünyada “arkadaş” kesiliyor.

Birbirine kalpler gönderen parmaklar, yan yana geldiğinde susuyor.

Bu çelişki, sadece bireyleri değil, aileleri de yıpratıyor. Sözde aşklar, gerçek yuvaları dağıtıyor; manevi değerler, ekran ışığında yavaş yavaş soluyor.

Dijital Arkadaşlıklar Ne Kadar Gerçek?

Sanal ortamda kurulan ilişkiler, çoğu zaman yüzeyseldir. Bir profil fotoğrafı, birkaç ortak ilgi alanı, birkaç mesaj… Ama derinlik yoktur. Dertleşmenin yerini yorumlar, sarılmanın yerini emojiler almıştır.

Bu tür arkadaşlıklar, fırtınalı bir günde sığınılacak liman değil, rüzgârla savrulan yaprak gibidir.

Gerçek arkadaşlık ise zamanla yoğrulur, zorluklarla sınanır...

Bir hastane koridorunda beklerken, bir cenazede omuz verirken, bir başarının ardından birlikte sevinirken kendini belli eder.

Sosyal medya bu anları sadece gösterir; yaşatmaz. Gerçek arkadaşlık, görünürde değil, gönülde yaşanır.

Manevi Değerler Sessizce Gidiyor

Eskiden büyüklerin sözü dinlenirdi. Bugün herkes her konuda uzman.

Bilgi, eğitimden, tecrübeden değil, algoritmalardan ölçülüyor. Herkes konuşuyor ama kimse dinlemiyor.

Manevi değerler, “eski kafalı” denilerek bir köşeye itiliyor. Oysa saygı, sevgi, hoşgörü... Bunlar insanı insan yapan temel taşlardır.

Birbirimizi sevmek zorunda değiliz, ama saygı duymak zorundayız. Senin sevdiğini ben sevmeyebilirim; fakat bu seni kırmamı gerektirmez.

Unutulmamalıdır ki, gerçek arkadaşlık, farklılıkları kabullenebilmekte yatar. Aynı fikirde olmadan da yan yana durabilmektir.

Değerlerimizi Kaybetmemek İçin Ne Yapmalıyız?

Önce kendimize dönmeliyiz; arkadaşlık ekranlarda değil, kalplerde başlar.

Sosyal medyayı araç olarak kullanmalı, amaç hâline getirmemeliyiz.

Büyüklerin tecrübelerine kulak verip geçmişin sıcaklığını geleceğe taşımalıyız. Farklılıkları tehdit değil, zenginlik olarak görmeliyiz. Daha az yorum yapıp, daha çok sohbet etmeliyiz.

Sonuç olarak, gerçek arkadaşlık, bir testere gibi olmalı: Bir bana, bir sana.

Sadece almak değil, vermeyi de bilmeli.

Sadece görmek değil, hissetmeyi de gerek.

Sosyal medya geçici bir sahnedir;
ama gerçek arkadaşlık, hayatın perde arkasında yaşanır.

O perdeyi aralayabilenler, insan kalabilenlerdir.