Bir milletin bağımsızlığı sadece sınırla, toprakla, bayrakla ölçülmez.
Asıl bağımsızlık, zihnin, kültürün, ekonominin ve bilginin özgürleşmesidir.
Sömürgecilik tarih boyunca yalnızca coğrafyaları değil, insanların düşünme biçimlerini de işgal etti.
Bugün “dekolonizasyon” denildiğinde kastedilen, bu görünmeyen işgali sona erdirmektir.
Yani yalnızca siyasi değil; zihinsel, kültürel, ekonomik ve epistemolojik bir kurtuluşu başlatmak…
Siyasî Kurtuluş Yetmez
20. yüzyılın ortalarında Asya ve Afrika ülkeleri sömürge zincirlerini kırarak bağımsızlıklarını ilan etti.
Yeni devletler kuruldu, bayraklar dalgalandı, marşlar söylendi.
Ama zihinsel zincirler kolay çözülmedi.
Devletler özgürleşti, fakat düşünme biçimleri, eğitim sistemleri ve ekonomi politikaları hâlâ dışarıdan ithal edildi.
Sömürgeciliğin haritaları silindi ama kalem hâlâ aynı ellerdeydi.
Gerçek dekolonizasyon, bu yüzden bir bayrak meselesi değil; bir bilinç meselesidir.
Zihinsel Dekolonizasyon: Düşüncenin İstiklâli
Sömürgeciliğin en kalıcı etkisi, insanın kendine yabancılaşmasıdır.
Yani kendi kimliğine başkasının gözlüğünden bakmak…
Frantz Fanon’un dediği gibi, “Köle, efendisini taklit ettiği sürece zincirlerinden kurtulamaz.”
Zihinsel dekolonizasyon, bu zinciri kırma cesaretidir.
Bu, Batı’yı reddetmek değil; kendini merkeze almak, kendi kavramlarıyla dünyayı yeniden anlamlandırmaktır.
Eğitimden sanata, dilden siyasete kadar her alanda “bizim bakışımız”ı yeniden hatırlamaktır.
Bir millet, düşüncesini ithal ettiği sürece geleceğini de ihraç eder.
Kültürel Dekolonizasyon: Hafızayı Kurtarmak
Kültür, bir milletin hafızasıdır.
Sömürgecilik bu hafızayı silmek, yerine “modernleşme” adı altında başka bir kimlik inşa etmek ister.
Şehirlerin mimarisi, insanların kıyafeti, sanatın dili, müziğin tonu…
Hepsi yavaş yavaş yer değiştirir.
Kültürel dekolonizasyon, bu hafızayı geri almaktır.
Bir milletin türküsünde, şiirinde, duasında, mimarisinde yatan anlamı yeniden fark etmektir.
Çünkü hafızasını kaybeden toplum, kendisini hatırlayamaz.
Ekonomik Dekolonizasyon: Üretim Onurudur
Modern çağın sömürgesi artık askerle değil, ekonomiyle kuruluyor.
Borç, teknoloji, enerji, tüketim alışkanlıkları…
Hepsi, yeni dünyanın görünmez zincirleri.
Ekonomik dekolonizasyon, sadece sanayi ya da üretim meselesi değildir.
Bu, ekonomik ahlakın yeniden tanımlanmasıdır.
Tüketen değil, üreten; taklit eden değil, geliştiren bir toplumsal bilinç inşa etmektir.
Gerçek refah, sadece zenginlikte değil; onurlu üretimde gizlidir.
Epistemolojik Dekolonizasyon: Bilginin İstiklâli
Bugün dünya, bilginin de sömürgeleştirildiği bir çağdan geçiyor.
“Evrensel bilgi” adıyla dayatılan sistemler, çoğu zaman Batı’nın kendi tarihsel deneyiminin genelleştirilmiş hâlidir.
Bilim, tarih ve düşünce Batı merkezli bir haritada konumlandırılmıştır.
Epistemolojik dekolonizasyon, bilginin tekeline son vermektir.
Doğu’nun hikmetini, Anadolu’nun irfanını, İslam dünyasının düşünce mirasını yeniden bilgi üretiminin merkezine koymaktır.
Çünkü hakikatin yolu tek değildir; her medeniyetin kendi kavramlarıyla ördüğü bir anlam coğrafyası vardır.
Sonuç: Kendi Gök Kubben Altında Düşünmek
Dekolonizasyon bir öfke değil, bir uyanıştır.
Kendine dönmenin, kendi gök kubben altında yeniden düşünmenin çağrısıdır.
Bugün eğitimde, sanatta, ekonomide ve fikir dünyasında atılan her yerli adım;
bu büyük yürüyüşün parçasıdır.
Gerçek bağımsızlık, sadece sınırda değil; zihinde, kültürde, üretimde ve bilgide kazanılır.
Bir millet kendi kelimesiyle düşündüğü, kendi aklıyla ürettiği, kendi irfanıyla konuştuğu gün;
işte o gün, dekolonizasyon tamamlanmış demektir.
Durmuş ÇELİKTEN
Eğitimci - Yazar
