Son dönemde eğitim camiasında yayılan, sessiz ama yıkıcı bir fısıltı var: Artık ödevler, makaleler ve hatta yaratıcı metinler bir tıkla, saniyeler içinde masaya konuyor.
Eskiden kütüphane raflarında geçen saatler, bilgiye ulaşmak için sarf edilen zihinsel çaba, yerini büyük dil modellerinin sunduğu anlık çözümlere bıraktı.
Araştırmaların gösterdiği gibi, ilkokul sıralarından üniversite kürsülerine kadar öğrencilerin kahır ekseriyeti ödevlerinde yapay zekâ programlarını kullanıyor. Bu durum, eğitim dünyasında sadece bir kolaylık değil, aynı zamanda geleceğin öğrenme yetenekleri üzerinde asılı duran devasa bir tehdit bulutu olarak görülmeli.
Bu yazımızda, yapay zekânın sunduğu "kolaylık" perdesinin arkasındaki tehlikeleri, öğrencinin bilişsel gelişimine etkilerini ve eğitim sisteminin bu yeni gerçekliğe nasıl uyum sağlaması gerektiğini incelemeye çalışacağım.
Araştırma Yeteneğinin Erozyonu
Öğrenmenin temelinde, bilgiye ulaşma süreci yatar. Bir öğrenci elindeki soruyu cevaplamak için kaynakları tarar, karşılaştırma yapar, farklı görüşleri sentezler ve nihayetinde kendi benzersiz argümanını oluşturur.
Bu süreç, sadece "doğru cevabı" bulmaktan ibaret değildir; aynı zamanda eleştirel düşünme, kaynak doğrulama ve problem çözme kaslarını geliştirir.
Yapay zekâ ise bu değerli süreci tamamen ortadan kaldırıyor.
Öğrenci, bir arama motoru yerine doğrudan yapay zekâya danışarak, anlık, derlenmiş ve önceden filtrelenmiş bir çıktı alıyor. Bu da, ne kaynakları sorgulama ihtiyacı duyuyor, ne farklı görüşler arasında bocalıyor ne de bilgiyi kendi süzgecinden geçirme zahmetine katlanıyor. Araştırma, basit bir "kopyala-yapıştır" işlemine indirgeniyor.
Oysa öğrencinin akademik kariyerinde ve profesyonel yaşamında en çok ihtiyaç duyacağı yetenek, doğru bilgiyi bulma değil, doğru bilgiyi analiz etme ve kullanma yeteneğidir. Yapay zekâ bu analitik temeli sarsmaktadır.
Bilişsel Tembellik
Kullanıcıların en büyük kaygılarından biri, yapay zekânın öğrencileri tembelleştirmesi ve ders çalışmalarına engel olmasıdır.
Bu kaygı yerindedir. Psikolojide "çıkarılmış zorluk ilkesi" denen bir kavram vardır. Bu ilke, beynin en iyi şekilde, biraz zorlandığında öğrendiğini savunur.
Zorluk, öğrenmeyi kalıcı hâle getiren bilişsel süreçleri tetikler.
Yapay zekâ programları, öğrenmenin önündeki her türlü zorluğu ortadan kaldırdığı için, beynin öğrenme mekanizmasını bypass eder.
Bir ödevin tamamlanması için gereken zihinsel enerji ve dikkat ortadan kalkınca, öğrenciler doğal olarak konuya derinlemesine dalmaktan, karmaşık kavramları çözmek için mücadele etmekten kaçınır hâle gelir. Bu durum, sadece ders başarısını değil, aynı zamanda yeni beceriler öğrenme kapasitesini de kısıtlar.
Problem çözme, kreatif (yaratıcı) yazma, karmaşık verileri yorumlama gibi beceriler, ancak aktif bir çaba ve tekrarlı deneme yanılma yoluyla gelişir.
Yapay zekâ bağımlılığı, bu hayatî "öğrenme döngüsünün" kırılmasına neden olur.
Öyleyse yapay zekâ yasaklanmalı mı? Hayır, yönetilmelidir! Yapay zekâ araçlarını yasaklamak hem pratikte imkânsız hem de pedagojik açıdan yanlış bir yaklaşımdır.
Geleceğin profesyonelleri bu araçları kullanmak zorunda kalacak. Mesele, aracı yasaklamak değil, onu doğru kullanmayı öğretmektir.
Eğitim camiası, bu zorunlu değişime ayak uydurmak zorundadır:
1. Ödevlerin Yeniden Tasarımı:
Artık "Hakkında bilgi verin" tarzı ödevler yerine, öğrenciden eleştiri, sentez, uygulama ve yerel/güncel bağlam kurma bekleyen, yapay zekânın kolayca kopyalayamayacağı türden görevler tasarlanmalıdır.
2. AI Okuryazarlığı (Yapay Zeka Okuryazarlığı):
Öğrencilere, yapay zekânın sadece bir çıktı aracı değil, aynı zamanda bilgiyi doğrulama ve sorgulama gerektiren bir araç olduğu öğretilmelidir.
Onlara "prompt mühendisliği" (yapay zekâya doğru soruları sorma sanatı) ve çıktıyı eleştirel bir gözle değerlendirme becerisi kazandırılmalıdır.
3. Süreç Odaklı Değerlendirme:
Değerlendirme sistemi sadece son ürüne (ödev) odaklanmak yerine, öğrencinin araştırma sürecine, taslaklarına ve fikir geliştirme aşamalarına da puan vermelidir. Bu, öğrencileri süreci atlamaktan alıkoyacaktır.
Özetle; yapay zekâ, insanoğluna muazzam bir bilgi erişimi sunuyor.
Unutulmamalıdır ki, bilgi ile hikmet birbirinden farklıdır. Yapay zekâ bize bilgi sunar; hikmet ise o bilgiyi hayata geçirme, bağlamlandırma ve etik kararlar alma yeteneğidir. Bu yetenek, sadece zorlu ve çetrefilli öğrenme süreçlerinden geçerek kazanılır.
Eğitim sistemimizin ve ebeveynlerin temel görevi, çocuklarımızı teknolojik kolaylıkların tuzağına düşmekten korumaktır.
Onlara, zihinsel bir mücadele vermeden kazanılan bilginin değersiz olduğunu ve geleceğin, yapay zekâyı yerine geçiren değil, zekâlarını geliştirmek için kullanan bireylere ait olduğunu öğretmeliyiz.
Aksi takdirde, gelecekte mezun edilecek nesil, bilgiye parmaklarının ucuyla dokunabilen, ancak o bilgiyi derinlemesine anlama ve kullanma kası erimiş, bilişsel olarak tembel bir nesil olacaktır. Bu, ne öğrencilerimize ne de ülkemizin geleceğine yapacağımız bir iyilik değildir.
Eğitimde tehlike çanları çalmaktadır; artık harekete geçme vaktidir.