Türkiye ekonomisinin kronikleşen sorunlarından biri olan enflasyon, günlük hayatın her köşesinde, en basit temel gıdadan lükse kadar kendini hissettiriyor.

Bu enflasyon hikâyelerinin içinde öyle çarpıcı örnekler var ki, sadece bir fiyat artışından ibaret olmadıklarını, piyasa yapısındaki derin dengesizliklerin birer sembolü olduklarını gösteriyor. Bu sembollerin en yenisi ve en dikkat çekeni ise: Limon.

Söze, piyasanın diline pelesenk olan "limon örneği" ile başlayalım.

Yeni hasat döneminin başında fiyatı bir an için "düşüyor" gibi görünen, hatta pazar tezgâhlarında 20 TL'den alıcı bulan limonun, kısa bir süre içinde 100 TL'nin üzerine fırlaması, basit bir arz-talep denklemine sığmayacak kadar karmaşık bir durumu işaret ediyor.

Daha da vahimi, aynı anda farklı satış noktalarındaki fiyat farkları: Bir zincir markette 69 TL, pazarda 90-100 TL, bir diğer kurumsal markette ise 119 TL...

Aynı coğrafyada, aynı hasattan gelen bir ürünün, tüketiciye ulaşana kadar bu denli farklı fiyat etiketlerine sahip olması, piyasada âdeta bir 'fiyat kaosunun' yaşandığını gözler önüne seriyor.

Bu durum, bizlere sadece bir meyvenin pahalılığını anlatmıyor. Türkiye'de gıda fiyatlamasının ne kadar şeffaflıktan uzak, ne kadar spekülasyona açık ve ne kadar denetimsiz olduğunu acı bir şekilde gösteriyor.

Arz-Talep Denkleminin Çözülemeyen Bilmecesi

Limon fiyatlarındaki bu baş döndürücü yükselişin arkasında, üreticinin yaşadığı zorluklardan son tüketiciye ulaşana kadarki tedarik zincirinin tüm halkalarında yaşanan aksaklıklar yatıyor.

Bir yıl öncesine bakıyoruz, üreticinin maliyetini bile karşılayamayan düşük fiyatlar nedeniyle ürünün dallarda kaldığını, hatta bir kısmının döküldüğünü görüyoruz.

Üretici, zarar etmekten korktuğu için yeterli depolama yapmıyor, ya da düşük fiyata satmak zorunda kalıyor. Ardından, bir "geçiş dönemi" yaşanıyor. Yeni hasat başlayana kadar depolar boşalıyor ve azalan arz karşısında talep artınca fiyatlar kontrolden çıkıyor.

Ancak bu kadar büyük bir sıçramayı sadece arz eksikliğine bağlamak, durumu basite indirgemek olur. Çünkü bu süreçte, tüccar, aracı ve depolayıcı gibi unsurların fiyat politikaları, çoğu zaman fiyat artışını tetikleyen ana dinamik haline geliyor.

Ticaret Bakanlığı'nın dönem dönem depoları denetlemesi, spekülasyon iddialarını güçlendirirken, piyasada "fırsatçılık" algısını da pekiştiriyor.

Fiyatlar bir iniyor, bir fırlıyor; bu öngörülemezlik, ne çiftçinin ne de tüketicinin lehine işliyor.

Avrupa ile Aramızdaki Uçurum

Avrupa ülkelerinin hiçbirinde böyle bir fiyat istikrarsızlığı ve lokasyonlar arası bu denli büyük fiyat uçurumu görmeniz pek olası değildir.

Gelişmiş ekonomilerde gıda tedarik zinciri çok daha standart, şeffaf ve denetlenebilirdir. Üretim maliyetleri öngörülebilir, stok yönetimi profesyonelce yapılır ve fiyat farkları genellikle lojistik ya da hizmet kalitesine dayalı, makul marjlarla sınırlıdır. Türkiye'de ise durum tam tersi.

Pazar ve kurumsal market arasındaki 50 TL'ye varan fiyat farkı, sadece 'aracı' sayısının çokluğuna ya da marketin 'kurumsallık' maliyetine bağlanamaz. Bu fark, aynı zamanda piyasa aktörlerinin fiyat belirleme özgürlüğünün sınırlarının ne kadar geniş olduğunu, rekabetin sağlıklı işlemediğini ve denetim mekanizmalarının yetersiz kaldığını gösterir.

Enflasyonla Mücadelenin Kilidi

Enflasyonla mücadelede faiz artırımı gibi makroekonomik araçlar ne kadar önemli olsa da, limon örneği bize gösteriyor ki, sorunun bir ayağı da mikroekonomik altyapının kendisidir.

Tüketicinin temel gıdaya erişiminde bu denli büyük fiyat dengesizlikleri ve spekülatif hareketler devam ettiği sürece, enflasyonun dizginlenmesi çok zor bir hedeftir.

Zira gıda enflasyonu, toplam enflasyon sepetinde önemli bir paya sahiptir ve halkın en çok hissettiği kalemdir.

Gıda fiyatlarındaki bu tür 'şoklar', sadece Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerini yukarı çekmekle kalmaz, aynı zamanda 'enflasyon beklentilerini' de bozarak, fiyatlama davranışlarını daha da agresif hale getirir. Herkes, "nasıl olsa yarın daha pahalı olacak" düşüncesiyle hareket etmeye başlar.

Bu kısır döngüyü kırmak için yapılması gerekenler nettir:

1- Tedarik Zinciri Şeffaflığı:

Üreticiden rafa kadar olan her aşamadaki maliyet ve kâr marjlarının şeffaf bir şekilde takip edilmesi.

2- Hal Yasası Reformu:

Ürünlerin hal ve borsalardan geçişini düzenleyen, aracı sayısını azaltmayı hedefleyen kapsamlı bir reformun hızla hayata geçirilmesi.
3- Depolama ve Lojistik Altyapısı:

Ürün zayiatını azaltacak, modern depolama ve soğuk hava zinciri kapasitesinin artırılması.

4- Etkin Denetim:

Spekülatif stokçuluk ve fahiş fiyat uygulamalarına karşı caydırıcı cezalarla birlikte kesintisiz ve etkin piyasa denetimi.

Limonun 20 TL'den 100 TL'ye yolculuğu, sadece bir meyve fiyatının yükselişi değil, ekonominin en temel damarlarından birinin tıkanıklık sinyalidir.

Bu dengesizlik giderilmediği sürece, enflasyonla mücadele rüzgâra karşı kürek çekmekten öteye gidemeyecektir.

Acı reçete bellidir: Piyasa düzeni sağlanmadan, fiyat istikrarı kalıcı olamaz.