Herkese selamlar. Yaşam yolculuğunda tökezleyip durmak, nefes almanın şânındandır sanırsam. Uzun zamandır ara verdiğim yazılarımın bu haftaki istikameti, bu tümce üzerinde şekle bürünsün istedim.
"...nefes aldığımı hissettim." şu cümle en son ne zaman kalbinizden geçti? Tahminimce uzun zaman olmuştur. Peki hal böyleyken içi yaralı bir insan, bunu diyebilmek için ne yapmalı? Bence hiçbir şey, evet evet yanlış duymadınız.
Her birinizin içinde en az bir tane kanayan yara olduğuna adım kadar eminim. Lakin aynı netliği yarayı sarabilme becerimiz konusunda söyleyemem. Hep denir ya terzi kendi söküğünü dikemez diye. Konunun aslı şudur ki yapamadığından değil, diğerlerine yetişmeye çalışmaktan dikemez. Her birimizin hali bu terziye benzer. Üzerimizdeki yırtıklarla başkalarına koşar durur, onaylarını bekler ve asıl mutluluğun bunda gizli olduğunu düşünürüz. Misalen siz hiç kendisisiyle arayı iyi tutamamış birinin Allah'a layıkıyla kulluk yapabildiğini gördünüz mü?
Şöyle genel olarak bir yaşantınıza bakmanızı istiyorum. Muhtemelen göreceğiniz şu olacaktır: ikinci plana atılmış, her şeye yetmeye çalışan ve kendi yaralarını görmezden gelmeye alışmış bir 'ben'.
İnsan kendine de yabancılaşabiliyormuş, çok acı...
Durup bakıldığında üzülecek çok şey var. Bir üstadın tabiriyle "Anlatsam, beni anlamaktan ölürsün..." Buna rağmen işimize gelen mutluluk olacak ki, yaşam dediğimiz kendimizi bulma ve tanıma yoluna layıkıyla vâkıf olabilelim.
Kişi bu hayatta en çok kendi kul hakkına girer. Bu durum bazen öylesine ileri bir boyuta taşınır ki, farkındalık kavramı aniden toza dumana karışır. Bazen durmak, hiçbir şey yapmamak da çok şey yapmaktır. Hepimizin biraz soluklanmaya ihtiyacı var. Bu dünyaya asıl geliş amacımızı koşuşturmalar içinde aramaya kalkmak, havanda su dövmeye benzer. Kendi iç benliklerimizi onarmadan, kişiliğimizi tanımadan ve gerçekten nefes aldığımızı hissetmeden bu dünyadan göçüp gidemeyiz. Hiçkimse kendini böyle bir kötülüğün korkulukları ardında bırakmamalı....
Kalın sağlıcakla.