Türkiye, her geçen gün artan araç sayısı ve karmaşıklaşan trafik yapısıyla birlikte, karayollarında can ve mal güvenliğini sağlamak adına yeni düzenlemeleri zorunlu kılan bir eşiğin üzerinde duruyor.

Hız uyarı tabelalarından dur ihtarına uymamaya, alkollü araç kullanımından en basit trafik ihlallerine kadar uzanan geniş bir yelpazede, yeni yaptırımların gündeme gelmesi, devletin bu konudaki kararlılığını gösteriyor.

Ancak, her yasal düzenleme gibi, trafik cezaları ve güvenlik tedbirleri de "teori ile pratik, pratik ile ekonomik" üçgeninde sıkışıp kalma riski taşıyor.

Unutulmamalıdır ki uygulamaların başarısı, caydırıcılığı ile akılcılığı arasındaki hassas dengeye bağlı olacaktır.

Mevcut sorunlardan biri olan hız ihlallerine karşı, yol üzerindeki hız belirleyici uyarı tabelalarının yenilenmesi ve sürücülerin anlık olarak bilgilendirilmesi yönündeki çalışmalar takdire şayan bir adım.

Henüz yollarda tam olarak yaygınlaşmasa da, bu tür yenilikçi yaklaşımlar, sadece cezalandırma odaklı değil, aynı zamanda bilgilendirme, bilinçlendirme ve önleme odaklı bir güvenlik politikasının habercisi.

Sürücünün anlık hızını ve ilerideki limitleri sürekli görmesi, "farkında olmadan" hız sınırını aşma mazeretini ortadan kaldıracaktır. Bu, modern trafik yönetiminin gerektirdiği proaktif bir yaklaşımdır.

Özellikle "dur" ihtarına uymayan sürücülere yönelik gündemdeki yaptırımlar, trafik güvenliği açısından kritik bir sorunun çözümüne odaklanıyor.

Mevcut ceza miktarlarının (eski 2.167 TL'den yeni teklifte 200 bin TL'ye kadar çıkan yüksek rakamlar ve ehliyete 60 gün el koyma) çarpıcı şekilde artırılması, bu eylemin ne denli tehlikeli ve kabul edilemez olduğunun altını çizmektedir.

Polisin veya görevli memurun "dur" ihtarına uymamak, sadece bir kural ihlali değil, aynı zamanda kamu otoritesine meydan okuma ve genellikle daha büyük bir suçu veya kusuru gizleme girişimidir.

Bu tür bir davranışın, hem idari para cezası hem de ehliyete el koyma gibi ağır yaptırımlarla karşılanması, caydırıcılık ilkesi gereği yerindedir.

Lakin, bu ağır yaptırımlar söz konusu olduğunda, alkollü araç kullanımı gibi trafik güvenliğini doğrudan ve hayati derecede tehdit eden eylemler için de benzer, hatta katmerli bir ağırlığın sağlanması elzemdir.

Alkollü araç kullanmak, bilerek ve isteyerek direksiyona geçip, yoldaki herkesin canını tehlikeye atmaktır.

Mevcut durumda ilk yakalanmada dahi 6 ay ehliyet geri alma gibi yaptırımlar (yeni düzenleme teklifinde ise bu sürelerin daha da artması gündemde) uygulansa da, toplum vicdanında bu eylemin, "dur" ihtarına uymama kadar ağır, hatta sonuçları itibarıyla çok daha vahim bir tehdit oluşturduğu kabul edilmelidir.

Önerildiği gibi, bu iki hayati tehlike yaratan eylem arasında ceza ve ehliyete el koyma süresi bakımından paralellik ve hatta alkollü araç kullanımına yönelik daha kademeli ve sert bir artış politikası izlenmesi, hem hukuki tutarlılık hem de kamu güvenliği açısından hayati önem taşır.

Diğer yandan, sarı ışıkta geçmek veya önemsiz sayılabilecek, kasıt içermeyen bazı trafik ihlallerine uygulanan cezaların makul düzeyde tutulması gerekliliği, sistemin "ceza odaklı" değil, "güvenlik odaklı" kalmasını sağlayacak anahtardır.

Her ihlale fahiş cezalar uygulamak, kısa vadede hazineye gelir sağlasa da, uzun vadede trafikteki genel güven ve hukuka saygı duygusunu zedeleyebilir.

Sürücüler, yaptırımların kendi eylemlerinin tehlikesiyle orantılı olduğunu hissetmelidir.

Eğer en basit kural ihlali ile hayati tehlike yaratan bir eylemin cezaları arasında orantısız bir yakınlık oluşursa, bu durum yaptırımların psikolojik etkisini azaltabilir ve itirazları artırarak yargı yükünü gereksiz yere çoğaltabilir.

Sonuç olarak, trafik güvenliğinde başarı, sadece cezaların miktarıyla ölçülmez. Başarı, "yaptırımın teori ile pratik, pratik ile ekonomik arasında uyumluluk arz etmesiyle" mümkündür.

Aşırı yüksek ve orantısız cezalar, uygulamada tahsilat sorunlarına, itiraz dalgalarına ve yasal boşluk arayışlarına neden olabilir.

Hatırlatmakta fayda var: Güvenlik, akılcı caydırıcılıkla sağlanır.

Trafik cezalarında yeni bir döneme girerken, can emniyetini önceliklendiren, alkollü araç kullanımı gibi vahim hataları en ağır şekilde cezalandıran ve aynı zamanda küçük ihlaller için makul bir dengeyi koruyan, kapsayıcı bir politika izlenmelidir.

Aksi takdirde, her yeni yasal düzenleme, mevcut sorunları çözmek yerine, yeni ve daha karmaşık toplumsal sorunları da beraberinde getirme riski taşır.

Türkiye'nin karayollarında huzurlu ve güvenli bir seyahat ortamı tesis etmesi, bu hassas dengeyi kurmaktan geçmektedir.