İlk baştan soralım sorumuzu: Ortadoğu'da yakın bir zamanda barış olur mu? Yaşananlar göz önünde bulundurulduğunda bu sorunun cevabını hemen vermek kadar almak da çok zor.

Çünkü bölgenin kaderi, çoğu zaman birbiriyle çelişen söylemlerin, yarım kalmış anlaşmaların ve bitmek bilmeyen agresif politikaların labirentinde kayboluyor.

Son gelişmeler de bu bitmez tükenmez sorunun ağırlığını bir kez daha hissettirdi.

ABD Başkanı Donald Trump’ın, Gazze’deki yeni bir ateşkesten hemen sonra İsrail’e yaptığı ziyarette "Savaş Bitti" mesajını yinelemesi, kâğıt üzerinde bir dönüm noktası gibi görünüyor.

Nitekim arabulucu ülkeler ABD, Türkiye, Katar ve Mısır'ın Şarm el-Şeyh'te imzaladığı "Niyet Belgesi" de çatışmasızlık ortamını kalıcılaştırma, insani yardım koridorunu güçlendirme ve yeniden inşa sürecini başlatma arzusunu ortaya koyuyor.

Hatta Trump'ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a övgü dolu sözleri ve diplomatik çabalarına teşekkür etmesi, uluslararası iş birliğinin nadir ve olumlu bir örneği olarak kayıtlara geçti.

Ancak sahada, bu iyimser tablonun gölgeleri hızla uzuyor. Trump'ın "Savaş Bitti" ilanına rağmen İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun agresif söylemlerinin devam etmesi, barışın ne kadar kırılgan olduğunun en somut kanıtı.

Zira savaşın bitmesi, yalnızca askeri eylemlerin durması değil, aynı zamanda çatışmaya neden olan kök sorunların, yani işgalin, ablukanın ve Filistin halkının meşru haklarının inkarının da sona ermesi demektir.

Netanyahu'nun, uluslararası baskıya rağmen geri adım atmayan duruşu, İsrail'in "yeni başlangıç" olarak gördüğü şeyin, Filistinliler için "eski kâbusun" farklı bir versiyonu olabileceği endişesini doğuruyor.

İşte tam da bu noktada, Mısır’da imzalanan "Niyet Belgesi"nin içeriği daha da kritikleşiyor.

Haberlerde belirtildiği üzere, bu belge bir "niyet beyanı" olup, Gazze'de kesin bir ateşkes kararı alındığına ve savaşın sona erdiğine dair net, yasal bağlayıcılığı olan bir metin içermiyor. Eğer bu belge, tüm tarafları bağlayıcı, detaylı bir "ateşkes anlaşması" veya "savaşın sona erdirilmesi metni" olsaydı, Netanyahu'nun söylemlerinin dayanağı kalmazdı.

Niyet beyanları, diplomatik bir adımı işaret etse de, bağlayıcılık ve yaptırım gücü açısından zayıf kalmakta, taraflara esneklik tanımaktadır. Bu esneklik, maalesef İsrail'in agresif politikalarına devam etme alanı açmaktadır.

Gündemi meşgul eden Trump’ın Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a övgüsü, ya da Netanyahu'nun zirveye katılmasının engellenmesi gibi diplomatik olaylar, şüphesiz siyaset penceresinden bakıldığında tabii ki önemli. Ancak bu övücü sözler ve diplomatik zaferler, ne yazık ki Gazze'deki soykırımı sonlandırmaya, Filistin Devleti'nin kurulmasına veya bölgede iki devletli çözümü kalıcı hale getirmeye yetmeyecektir. Bu sonuçları almak için, samimi bir diplomasi ve uluslararası baskının ötesinde, İsrail'in temel politikalarında radikal bir değişim gerektirmektedir.

Filistin Devleti'nin kurulması ve iki devletli çözümün kalıcılaşması için atılması gereken adımlar, "niyet beyanları"nın çok ötesindedir:

1- Uluslararası Garanti ve Gözetim:

Ateşkesin ve geri çekilmenin Birleşmiş Milletler (BM) veya güvenilir bir uluslararası güç tarafından denetlenmesi ve garanti altına alınması şarttır.

2- Kök Sorunların Çözümü:

Doğu Kudüs'ün statüsü, yerleşim birimleri, mültecilerin geri dönüş hakkı ve su kaynaklarının paylaşımı gibi temel sorunlarda uluslararası hukuka uygun ve adil çözümlerin hayata geçirilmesi gereklidir.

3- Filistin Ulusal Birliği:

Filistinli grupların tek bir siyasi çatı altında toplanarak, devlet kurma vizyonunu ortak bir sesle savunması hayati önem taşımaktadır.

4- Ekonomik ve Siyasi Yaptırımlar:

Uluslararası toplumun, iki devletli çözümü engellemeye devam eden İsrail politikalarına karşı daha caydırıcı ve somut yaptırımlar uygulaması zaruridir.

Ortadoğu'ya çok yakında olmasa da bir gün kalıcı barışın mutlaka geleceğine inananlardanım. Kalıcı barışın yolu, ne yazık ki laf kalabalığından, karşılıklı övgülerden ve sadece "iyi niyet"ten geçmiyor.

Barış, ancak ve ancak çatışmanın kökenindeki adaletsizliği giderecek, saldırganlığı sona erdirecek uluslararası hukuku egemen kılacak ve her iki halkın da güvenliğini ve onurunu garanti altına alacak bağlayıcı, kararlı ve somut adımlarla gelecektir.

Aksi takdirde, bugün "Savaş Bitti" diyen sesler, yarın çok daha şiddetli bir çatışmanın habercisi olmaktan öteye gidemeyecektir.