Tam 65 sene oldu....

Değerli vatandaşlarım, kıymetli hemşehrilerim ve aziz kardeşlerim,

31 Ekim 1961 tarihinde Türkiye ile Almanya arasında imzalanan işgücü anlaşmasıyla misafir işçi kavramı resmiyet kazandı. O yıllarda çok sayıda Türk işçi, birkaç yıl çalışıp Türkiye’ye dönecek düşüncesiyle yola çıktı.
Zamanla bu dönüş düşüncesi yerini kalıcı yerleşme, aile birleşimi, nesiller boyu Almanya’daki Türk topluluğu kimliğine bıraktı.

Bu süreçte, ilk gelen nesil ağır sanayi, imalat, temel işlerde çalıştı. İkinci ve üçüncü nesiller ise daha çok hizmet sektörü, girişimcilik, eğitim ve kamu alanlarında yer almaya başladı.

Ne yapıldı? Ne üretildi?

Topluluğun Almanya’daki katkıları küçümsenmeyecek ölçekte:

• Sanayi işçisi olarak Almanya’nın yeniden inşa sürecine katıldılar. Örneğin 1961–73 dönemi içinde Türkiye’den Almanya’ya işçi göçünün önemli bir payı oldu.

• Zamanla, Almanya’da Türkiye kökenli topluluk kendi derneklerini kurdu, kültürel ve sosyal alanlarda örgütlendi.

• Girişimcilik alanında da adımlar atıldı. Göçmen işçilerin çocuğu olarak büyüyenler girişimci oldu; Almanya’daki Türk kökenli işletmelerin sayısının 100 bini bulduğu, cirolarının on milyar Euro düzeyinde olduğu belirtiliyor.

• Eğitim ve mesleki alanda ilerleme oldu: Türk kökenli gençler üniversitelere girdi, akademik kariyer yapanlar, yöneticiler, politikada yer alanlar var.

Yani ne üretildi? sorusuna şu yanıtlardan bahsedebiliriz: Emek (üretim hattında), işletme (küçük ve orta ölçekli girişimlerde), sosyal sermaye (dernekler, topluluk ağları), kültürel köprüler ve bir çeşit toplumsal yatırım.

Ne içildi? Ne bahsedildi?

Bu başlık belki metaforik ama önemlidir: Topluluk, yalnızca çalıştı değil, aynı zamanda yeni bir toplumsal hayat biçimi geliştirdi:

• Evlerde ve derneklerde Türk mutfağının izleri, kültür festivalleri, Cemiyet toplantıları, camilerde birliktelikler biçiminde…

• Birlik ve beraberlik söylemi zaman zaman yüksek sesle dile geldi. Dernekler ve toplumsal organizasyonlar aracılığıyla dayanışma ağları kuruldu.

• Aynı zamanda uyum, entegrasyon, kimlik gibi konular uzun süre tartışıldı: Almanya’daki Türk topluluğu kendi içinde çeşitlendi. Birinci nesil, ikinci nesil, üçüncü nesil…

Etkili ve yetkili konumlara çıkılabildi mi?

Evet ve fakat tam anlamıyla değil, hâlâ yolun bir kısmı gidildi diyebiliriz.

• Politikada: Türkiye kökenli Alman vatandaşları, yerel yönetimlerde, eyalet parlamentosunda ve federal düzeyde görev aldı. Bu, topluluğun politik katılımının arttığını gösteriyor.

• Akademi, eğitim, girişimcilik alanında: Türk kökenli akademisyenler, yöneticiler ve iş insanları var. Üretim, girişimcilik ve mesleki yükselme bakımından önemli adımlar atıldı.

• Ancak: Birçok araştırma, entegrasyon/uyum, eşit fırsatlar, statü geçişi gibi alanlarda hâlâ zorluklar bulunduğunu vurguluyor.

Birlik ve beraberlik içinde hareket edilebildi mi?

Burada karışık bir tablo ortaya çıkıyor.

Artılar:

• Dernekler, federasyonlar, cemiyetler aracılığıyla toplumsal örgütlenme gerçekleşti; kültürel faaliyetler, eğitim destek programları, toplumsal ağlar kuruldu.

• Göç sonrası ilk yıllarda aynı köyden, şehirden gelenler şeklinde dayanışma başladı, daha sonra Türkiye kökenli kimliği üzerinden kolektif hareket biçimleri oluştu.

Eksiler:

• Ancak topluluk içindeki heterojenlik (farklı kuşaklar, farklı sosyo-ekonomik durumlar, farklı kimlik tercihi) birlik konusunda zaman zaman zorluk çıkardı.

• Ayrıca, entegrasyon adı altında Almanya’nın yürüttüğü politikalara ilişkin eleştiriler oldu; tam olarak aynı masada eşit paydaş olabilme konusunda engeller hâlâ var.

Bu topluluğun Almanya’daki özgül ağırlığı ne biçimde?

• Nüfus açısından: Türkiye kökenli göçmenler, Almanya’daki en büyük etnik azınlıklardan biri.

• Ekonomik açıdan: Göçmen işçilerin ilk kuşağı fabrikalarda, imalatta çalışarak Almanya’nın ekonomik kalkınma sürecine katıldı. Girişimcilik düzeyinde önemli bir potansiyel oluşturuldu.

• Kültürel/sosyal açıdan: İki toplum arasında köprü işlevi gören bir topluluk haline geldiler. Çok kültürlü Almanya içinde Türk kökenli Almanya sakini kimliği gelişti.

• Politika/katılım açısından: Alman siyasetinde Türkiye kökenliler, yerel ve federal düzeyde rol almaya başladı; bu da topluluğun siyasal ağırlığını artırıyor.

Sonuç: 65 yılın bilançosu, umutları ve yapılması gerekenler

Bu 65 yıllık süre boyunca Türkler Almanya’da yalnızca giden işçi değil, yerleşik topluluk, üreten bireyler, kurumsallaşan sivil aktörler haline geldi. Bu büyük bir kazanım. Ancak bu kazanımın tam anlamıyla gerçekleştiğini söylemek için hâlâ eksikler var. Statü geçişinde eşitlik, toplumsal kabul, tam katılım, topluluk içi birlik gibi alanlarda…

Bugün yapılması gerekenler şunlar olabilir:

• Eğitim ve genç nesil için güçlü destek mekanizmaları oluşturmak. Üçüncü dördüncü nesil için kendini ifade edebilme, liderlik pozisyonlarına geçebilme kapasitesi artırılmalı.

• Derneklerin ve sivil toplumun güçlendirilmesi: Hem Türk kökenli Almanya sakini kimliğiyle hem de Alman toplumunun aktif bir parçası olarak kolektif hareket edebilme yeteneği…

• Politik katılımın artırılması: Daha fazla yönetici, karar verici, milletvekili, üst düzey kamu yöneticisi çıkabilmeli.

• Kültürel köprüleri canlı tutmak: Hem Türkiye ile bağları hem de Almanya içindeki çok kültürlü yapıyı avantaja çevirmek.

• Topluluk içi farklılıkları (kuşaklar, eğitim düzeyleri, sosyo-ekonomik durumlar) bir zenginlik olarak görmek ve kapsayıcı stratejiler geliştirmek.

Uluslararası Hak Arama Deneği Almanya Genel Başkanı

Şirvan Ünal