Hayatın her alanında olduğu gibi dinî ve toplumsal meselelerimizde de olumsuzluklar ve çözümsüzlükler üzerine kilitlenmek yerine, imkânlar ve mümkünler ekseninde bir bakış açısı geliştirmenin gerektiğine inananlardanım.
Gündemde, "Camiler ve Din Görevlileri Haftası" olması vesilesiyle, toplumumuzun kalbindeki en önemli dinamiklerden biri olan cami, cemaat ve din görevlisi üçlemesini mercek altına alıp, bu konudaki düşüncelerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Ne yazık ki, son dönemde sıkça dile getirilen bazı sorunlar var: Pandemi süreciyle başlayan, ancak öncesine de uzanan camilerdeki cemaat eksikliği ve din görevlileri ile cemaat arasındaki iletişimsizlik meselesi. Bu sorunun basit bir ihmalden öte, toplumsal ve teknolojik dönüşümün getirdiği daha derin bir kırılmayı işaret ettiğini kabul etmeliyiz.
Vatandaşın camiye, din görevlisinin cemaate olan mesafeli duruşu nedeniyle oluşan "Bu ilgisizlik nereye varacak?" sorusunun cevabı, mevcut gidişata seyirci kalınması hâlinde, ne yazık ki daha fazla uzaklaşma ve yabancılaşma olacağıdır.
Ancak, bu karamsar tabloya saplanıp kalmak yerine, bu durumu bir dönüşüm fırsatı olarak görmekte fayda var.
Cemaat Eksikliği Bir Sorun mu, Bir Görev Değişimi mi?
Pandemi sonrası cami cemaatindeki azalma, sadece fiziksel bir eksiklik değil, aynı zamanda dijitalleşen ve bireyselleşen toplumun yansımasıdır. İnsanlar artık bilgiye ve manevi rehberliğe sadece cami minberinden ya da hutbesinden değil, sayısız dijital kanaldan ulaşabiliyor. Bu durumda, caminin sadece beş vakit namaz kılınan bir mekân olmaktan çıkarılıp, toplumsal hayatın, kültürün ve eğitimin merkezi hâline getirilmesidir.
Mümkün olan şudur:
Camilerimizi, her yaştan ve her kesimden insanın sadece dinî görevini yerine getirmek için değil, aynı zamanda sosyalleşmek, öğrenmek ve dertleşmek için geldiği birer "mahalle akademi" veya "gönül durağı" hâline getirebiliriz.
Örneğin, gençlere yönelik kariyer sohbetleri, emeklilere yönelik sağlıklı yaşam seminerleri, hanımlara yönelik el sanatları atölyeleri, her kesimi kucaklayan yardımlaşma ve dayanışma organizasyonları neden camilerin bir köşesinde hayat bulmasın?
İletişim Köprülerini Yeniden Kurmak
Din görevlileri ve cemaat arasındaki iletişimsizlik meselesi, bu üçgenin en hassas noktasıdır. Maalesef, bazı din görevlilerimizin kendilerini sadece dinî ritüelleri yerine getiren memurlar olarak konumlandırması, cemaatin de din görevlisini sadece namaz kıldıran, hutbe okuyan bir figür olarak görmesi, aradaki samimiyet bağını zayıflatıyor.
İmkânımız var:
Din görevlileri, sadece mihrapta değil, aynı zamanda cami çay ocağında, mahalle kahvesinde, okul aile birliğinde ve gençlik merkezlerinde aktif olmalıdır.
Onlar, sadece namaz kıldıran, dinî bilgi veren değil, aynı zamanda toplumsal rehber, arabulucu ve gönül insanı olmalıdırlar.
Modern iletişim araçlarını etkin kullanarak (sosyal medya hesapları, kısa bilgilendirme videoları gibi), cami duvarlarının ötesine geçmeli, cemaatin güncel diline ve ritmine ayak uydurmalıdırlar.
Cemaat ise, din görevlisini sadece talep eden değil, aynı zamanda destekleyen ve onunla iş birliği yapan bir paydaş olarak görmelidir.
Çözüme Odaklanmak
Bu ilgisizlik, sadece bir grup insanın camiden uzaklaşması anlamına gelmez; aynı zamanda toplumsal değerlerimizin, dayanışma ruhumuzun ve manevi rehberliğin zayıflaması demektir.
Ancak, bu gidişatı tersine çevirecek güç, hâlâ bu üçgenin dinamiklerinde gizli.
Önerilerimiz ve mümkün olan adımlarımız şunlardır:
* Din Görevlilerinin Yeniden Tanımlanması: Din görevlileri yetiştirilirken, sadece teolojik bilgiye değil, aynı zamanda psikoloji, sosyoloji, iletişim becerileri ve liderlik eğitimlerine ağırlık verilmelidir. Onların, "mahalle mentoru (danışmanı)" kimliği güçlendirilmelidir.
* Camilerin Çok Yönlü Kullanımı: Camilerin müştemilatları ve uygun alanları, kültürel, sosyal ve eğitsel faaliyetler için yılın 365 günü aktif kullanılmalıdır. Gençlik buluşmaları, kitap okuma grupları, yardımlaşma ve dayanışma organizasyonları cami çatısı altında toplanmalıdır.
* Cemaatin Sorumluluğu: Cemaat, cami ve din görevlisiyle olan ilişkisini "tüketici" mantığından çıkarıp, "gönüllü katılımcı" seviyesine taşımalıdır. Camilerin iç ve çevre temizliği, bakımı, sosyal faaliyetleri gibi işler cemaatin aktif katılımıyla yürütülmelidir.
Unutmayalım ki, camilerimiz bu toprakların tapusudur. Din görevlilerimiz ise, o tapuyu manevi anlamda işleyen yürek ustalarıdır. Bu üçgenin ahengi bozulursa, toplumun huzuru da zedelenir.
Camiler ve Din Görevlileri Haftası, bize bu büyük imkânı, yani yeniden kenetlenme ve mümkün olana odaklanma fırsatını sunuyor.
Gelin, sorunları saymayı bırakıp, çözümün parçası olmayı seçelim. İlgisizliğin karanlık geleceğine değil, ilgi ve samimiyetin aydınlık yarınlarına yürüyelim.
