İnsan İlişkilerinin Görünmeyen Temeli

Birine saygı ve merhamet göstermeyen insan, aslında kendi ruhunun derin kuyularına farkında olmadan taş atar.
Çünkü bilinçaltı, gördüğünü ve yaptığını aynadaki akis gibi sahibine geri yansıtır.
Başkasını küçümseyen kişi, farkında olmadan kendi benliğine “ben de değersizim” mesajını işler.
İnsan ruhu, merhameti kaybettiğinde kendi içindeki çocukla bağını koparır. O çocuk ki, sevgiyle büyümek ister; ama soğukluk ve hoyratlık gördükçe kabuğuna çekilir. Bu yüzden merhametsiz insan, dışarıya ne kadar güçlü görünse de iç dünyasında hep yalnız ve kırılgandır.
Psikolojide buna “yansıtma” denir: Başkasına eksik gösterilen değer, aslında kişinin kendine duyduğu eksik saygının gölgesidir. Bilinçaltı, bu gölgeyi saklamaz; davranışlarla, bakışlarla, ilişkilerle dışarıya taşır. Neticede, başkasına saygı göstermeyen kişi, zamanla çevresinden de aynı hoyratlığı görür.
Bir gönül, başka gönlü hor gördüğünde aslında kendi tahtını yıkar. Merhametsiz el, başkasına dokunurken aynı zamanda kendi kalbine diken eker. Çünkü insan, başkasına ne yaparsa kendi kader defterine de onu yazdırır.
Velhasıl-ı kelam, saygı ve merhameti bilmeyen kişi, kendi aynasını karartır; o aynaya bakan kimseler de onda görülmeye değer bir yüz bulamaz ve ne de bir ruhun sıcaklığını hissederler.
Çünkü kararmış bir aynada yalnızca boşluk yansır; ne sevgi, ne anlayış, ne de insanlığa dair bir iz bırakır.
İnsan ruhu, bir ayna gibidir. Bu aynanın parıltısı, içimizde taşıdığımız erdemlerle doğrudan ilişkilidir. Saygı, bu aynayı temizleyen bir el; merhamet ise ona ışık düşüren bir penceredir. Bu iki değer yoksa, ayna kararır; yüzeyini pas, kibir ve bencillik sarar. Artık o aynada sadece kendi gölgesine tutsak olmuş bir benlik kalır başkaları için ne umut olur ne de ilham.
Oysa insan, kendini başkalarında bulur. Başkalarına gösterdiği saygıyla kendi varlığını onaylar; merhametiyle insan olmanın yüceliğine yaklaşır. Bu iki değer, yalnızca bir başkasına yöneltilmiş değil, aynı zamanda bireyin kendi içsel inşasının da temel taşlarıdır.
Saygısız bir zihin, önce başkalarını küçültür, sonra kendi büyüklüğünü yitirir. Merhametsiz bir kalp, önce başkalarını görmezden gelir, ardından kendi çırpınışlarını duyamaz hale gelir. Böyle bir insan, kendi aynasını kararttığında, sadece başkaları için değil, kendisi için de görünmez olur. Kimse, ışık yutmayan bir camda kendini göremez.
Bu yüzden, insanın iç dünyası ne kadar berraksa, dışarıya yansıttığı yüz de o kadar sıcak, o kadar insanidir. Saygı ve merhamet, insan olmanın iki kanadıdır; bu iki kanadı olmayanlar ne yükselebilir ne de bir başkasına gölge verebilir. Ne de Allah’ın rahmetine erişebilir. Konumuzu şiirle taçlandıralım o vakit:
Sükûnete Hâiz
Kalbine dokunmadan evvel,
izin diledim gözlerimle.
Zira bilirim ki,
her insan bir hanedir;
kapısı çalınmadan girilmez,
Mahremiyeti korunmadan sevilmez.
Sevgi, aceleye getirilmemeli, insanın kendi iç dünyasına saygı gösterilmeli, onun sessizliği, sınırları korunarak, hassasiyetle yaklaşılmalıdır.