Gazze'nin üzerine çöken, soykırım eşiğindeki o karanlık bulutlar, nihayet bir barış anlaşmasının aralığından sızan bir umut ışığıyla şimdilik dağılmış görünüyor.
Ancak, deneyimlerin öğrettiği acı bir gerçek var ki, barış tek kanatlı bir kuş değildir. Bir kanadı güven ve adanmışlık, diğer kanadı ise kalıcı ve adil bir çözüm gerektirir.
Bugün duran katliamın yarın yeniden alevlenip alevlenmeyeceği sorusu, Gazze'nin her köşesinde yankılanan bir endişedir.
İsrail'in bu kez anlaşmaya sadık kalıp kalmayacağını zaman gösterecek.
Ne yazık ki, bu söz, bölge tarihi göz önüne alındığında, naif bir temenniden öte, bir zorunluluktur.
Zira geçmiş, sayısız müzakereye rağmen, taahhütlerin sıkça çiğnendiği, barışın ise hep Filistinlilerin sırtında bir yük olarak kaldığı sayısız örnekle doludur.
Filistinliler, yerlerinden zorla sökülüp atıldıkları o topraklara, harabeye dönmüş evlerine sel olup akın etmeye başladılar. Bu dönüş, bir zafer nârası değil, daha çok hayatta kalma mücadelesinin zorunlu bir adımıdır.
Geri dönüyorlar, ama nereye? Tabii, bombaların yerle bir ettiği bir coğrafyaya, yerinde yeller esen bir hayata...
Gazze'de şu an aile yok, istikrar yok, sosyal doku yok. Soykırım sadece binaları yıkmakla kalmadı, toplumsal bağları, güven duygusunu, yarınlara dair en ufak bir inancı da paramparça etti.
O yüzden dönüş, bir kavuşma değil, korku ve endişenin diz boyu olduğu, yeni bir travmanın başlangıcıdır.
Gazze'nin kalbi, binlerce yaralı yürek ve evsiz, barksız yetimle atıyor. Onlar için barış, sadece silah seslerinin susması değil, yeniden bir ev, bir yuva, bir okul, kısacası onurlu bir hayat demektir.
Yeniden inşa, sadece beton ve çelikle değil, zedelenen ruhların onarılması, kaybolan neslin geleceğinin teminat altına alınmasıyla mümkündür.
Ancak bu yeniden inşa, Gazze'nin üzerinde bir uluslararası vesayet gölgesini de beraberinde getiriyor.
Bu vesayet, yıkımın maliyetini karşılamayı vaat ederken, aynı zamanda bölgenin geleceğini şekillendirme ve Filistinlilerin kendi kaderini tayin etme hakkını sınırlama riski de taşımaktadır.
Gazze'nin Geleceği Filistin'e Nasıl Yol Alacak?
Büyük soru sanırım şu: Gazze'nin geleceği Filistin'e yol alır mı?
Teknik olarak Gazze, Filistin'in ayrılmaz bir parçasıdır. Ancak pratikte, uzun süredir süren abluka, siyasi bölünmüşlük ve son savaşın yol açtığı yıkım, Gazze'yi Batı Şeria ve Doğu Kudüs'ten daha da koparmış durumda.
Gazze'nin "Filistin'e yol alması," bu siyasi ve coğrafi kopukluğun sona ermesi, Filistin ulusal birliğinin yeniden tesisi anlamına gelir. Bu da dört temel ayak üzerine inşa edilmeli:
1. Siyasi Birleşme ve Yönetim: Gazze'nin geleceği, ancak Batı Şeria'daki Filistin Yönetimi ile Hamas arasındaki mevcut derin uçurumun aşılmasıyla Filistin bütünlüğüne kavuşabilir.
Filistinliler’den müteşekkil ulusal bir uzlaşı hükümetinin kurulması, hem Gazze'deki halkın meşruiyetini sağlayacak hem de uluslararası yardım ve yeniden inşa sürecinin koordinasyonunu kolaylaştıracaktır.
İsrail'in "Hamas silahsızlandırılsın" şartı bu uzlaşı önündeki en büyük engel olmaya devam ederken, Filistinlilerin kendi siyasi çeşitliliğine saygı göstererek ortak bir zemin bulması hayati önem taşıyor.
2. Güvenlik ve Kalıcı Çözüm: Barış anlaşmaları, tarafların güç dengesi ve niyetleri kadar, uluslararası garantörlerin iradesiyle ayakta kalır.
Türkiye, Katar, Mısır ve ABD gibi arabulucuların rol üstlendiği bir görev gücünün kurulması, anlaşmanın maddelerinin uygulanmasını denetlemek açısından kritik bir mekanizmadır.
Ancak kalıcı istikrar için İsrail'in abluka ve işgali tamamen sona erdirmesi, Filistin Devleti'nin başkenti Doğu Kudüs olacak şekilde uluslararası alanda tanınması ve iki devletli çözümün hayata geçirilmesi gerekiyor.
Aksi takdirde, askeri çekilme ve insani yardım geçişleri gibi adımlar, sadece bir sonraki çatışmaya kadar zaman kazanmak anlamına gelecektir.
3. Yeniden İnşa ve Ekonomik Canlanma: Gazze'nin insanî felaketten çıkışı, sadece barınma ve temel ihtiyaçların karşılanmasıyla sınırlı kalamaz. Bölgenin ekonomik olarak yeniden ayağa kalkması, işsizliğin ve yoksulluğun azaltılması, gençlere umut veren yeni bir düzenin inşası şarttır.
Bu noktada Gazze açıklarındaki doğalgaz kaynaklarının geliştirilmesi ve Refah Sınır Kapısı'nın çift taraflı olarak kalıcı bir şekilde açılması gibi adımlar, bölgenin ekonomik bağımsızlığı için bir umut olabilir.
Gazze, Filistin meselesinin kanayan yarasıdır. Eğer bu barış anlaşması, sadece geçici bir ateşkes olarak kalırsa, Gazze'nin yıkımı ve acısı, tüm Filistin davasını gölgede bırakmaya devam edecektir.
Gazze'nin geleceği, sadece coğrafi olarak değil, siyasi ve ruhsal olarak da Filistin'e bağlanmak zorundadır. Bu, uluslararası toplumun vicdanını test eden bir dönüm noktasıdır.
Aksi takdirde, barışın tek kanatlı kuşu, bir sonraki fırtınada kanat çırpmadan yere düşecektir.
Filistinliler, kendi kaderlerini tayin etme ve onurlu bir yaşam kurma hakkına sahip olana dek, bölgede kalıcı bir huzurdan söz etmek sadece bir hayalden ibaret kalacaktır.