Zaman da, sevinç de, hüzün de gelip geçici… Baki olan, yaşadığımız anlardan süzülen hikmettir. Tasavvuftan divan edebiyatına, “Ne dem baki, ne gam baki” sözü hayatın geçiciliğini ve kalıcı olanın peşinde olmayı öğütler.
Hayatın kapısından giren her misafir gibi zaman da, sevinç de, hüzün de vakti geldiğinde çekip gider.
İşte tam bu gerçeği, Anadolu irfanı bir cümleyle özetler:
“Ne dem baki, ne gam baki.”
Ne “dem” baki… yani ne zaman kalıcı… Ne de “gam” baki… yani ne hüzün kalıcı.
Bu söz, asırlardır yalnızca halkın dilinde değil; divan edebiyatının beyitlerinde, tasavvuf ehlinin sohbetlerinde, dervişin ilahisinde, ozanın türküsünde yer bulmuş bir hayat dersi.
Çünkü insanoğlu, çoğu zaman iki uç arasında salınır:
Sevincin sarhoşluğu ile hüznün karanlığı…
Hâlbuki her ikisi de fani birer misafirdir.
Tasavvufta Baki Olan Hak’tır
Kur’an-ı Kerim, Rahmân Suresi’nde şöyle buyurur:
“Yeryüzünde bulunan her şey yok olacaktır. Yalnızca azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacaktır.” (Rahmân, 26-27)
Tasavvuf yolcuları bilir ki, dünyada hiçbir hal kalıcı değildir.
Bir an gelir gönül çiçeklenir, bir an gelir hüzün bulutları çöker.
Ama ne o bahar ebedidir, ne de o kış…
Baki olan tek şey, bu iniş çıkışlardan damıttığımız hikmettir.
Mevlânâ’nın şu sözü, bu anlayışı pekiştirir:
“Ne mutlu o insana ki, ne varlığa sevinir, ne yokluğa yerinir.”
Bu söz, gönül terazisini sabit tutmanın sırrıdır.
Varlık da yokluk da imtihanın farklı yüzleridir.
Divan Edebiyatında Geçicilik Fikri
Divan şairleri, ömrün kısalığını ve dünyanın faniliğini hep hatırlatır.
Bâkî’nin meşhur mısrası adeta bu sözün özeti gibidir:
“Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş.”
Yani dünyanın tüm ihtişamı, saltanatı, sevinci ve hüznü bir gün silinir; geriye yalnızca güzel bir iz, hoş bir hatıra kalır.
Fuzûlî ise şu beyitte, dünyanın geçiciliğini aşka bağlayarak dile getirir:
“Mey biter, gül solar, bülbül susar, fasl-ı bahar geçer;
Sevda baki kalır, gerisi hep hayal.”
Bu dizeler bize şunu söyler: Zaman, mevsimler gibi akar; değişmeyen tek şey, kalbe işleyen duyguların izidir.
Modern Hayata Yansıması
Bugünün dünyasında hız, tüketim ve rekabet içinde yaşıyoruz.
Biz insanlar, başarı geldiğinde sonsuza kadar süreceğini sanıyoruz;
ya da başımıza bir felaket geldiğinde, bunun asla geçmeyeceğine inanıyoruz.
Hâlbuki hayat, bu iki yanılgıyı da boşa çıkaran bir döngüye sahip.
İş yerinde terfi aldığınızda, o anın sevincini yaşayın ama unutmayın: bu da geçecek.
Bir sağlık problemi yaşadığınızda, karamsarlığa kapılmayın: bu da geçecek.
Çünkü her hal, kendi zamanında doğar, olgunlaşır ve yerini başka bir hale bırakır.
Hayata Uygulanabilecek Üç İlke
1. Sevincin Şükrü, Gamın Sabrı – Her iki durumda da kalbinizi aynı çizgide tutun. Şükür, sevinci büyütür; sabır, gamı küçültür.
2. Hâl Değişir, Hak Kalır – Kendinizi zamana, duygulara bağlamayın; asıl bağınızı baki olana, yani Hak’ka kurun.
3. İz Bırak – Ne sevinç ne hüzün kalıcı… Ama ikisinin de içinden geçerken insanlara bıraktığınız güzel iz, kalıcıdır.
Son Söz
Bütün bunların ardından tekrar dönelim o kadim hikmete:
“Ne dem baki, ne gam baki.”
Baki olan yalnızca, bu iki halin arasında yürürken kalbimizi temiz, sözümüzü doğru, izimizi güzel bırakmaktır.
Ve unutmayalım:
“Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş.” (Bâkî)
Dünyanın tüm demleri ve gamları, nihayetinde tek kapıya çıkar:
Hak kapısına…
Durmuş ÇELİKTEN
Eğitimci - Yazar