Dünya zalimlerin elinde, kan, gözyaşı ve yıkım getiren bir mecraya sürüklenirken özümüze dönmeye mecburuz... Bir milletin yarını, gençliğinin kalbinde filizlenir. Bugün üniversite sıralarında, atölyelerde, kütüphanelerde, sokaklarda yürüyen gençler… İşte yarının Türkiye’si onların omuzlarında yükselecek.

Ama bir soru var ki hepimizi düşündürmeli: Bu gençliğin ruhunda millî bilinç yeterince canlı mı?

Zaman değişiyor. Teknoloji, sosyal medya, tüketim alışkanlıkları… Hepsi hayatımızı dönüştürüyor. Fakat bazı değerler vardır ki değişmemesi gerekir. Vatan sevgisi, adalet duygusu, manevi değerler, bayrağa hürmet, aileye saygı, emeğe sadakat… Bunlar bir toplumun harcıdır. Eğer o harç zayıflarsa, bina ne kadar modern olursa olsun, ilk sarsıntıda yıkılır.

Gençliğin enerjisi bizim umudumuzdur, evet. Ama o enerji yönsüz bırakılırsa heba olur. Bugün her zamankinden daha fazla, ufku açık, kalbi vatan sevgisiyle dolu bir gençliğe ihtiyacımız var. Sadece teknoloji üreten değil, aynı zamanda tarihini bilen; sadece eleştiren değil, çözüm üreten; sadece bireysel başarı peşinde olmayan, milletin geleceği için ter döken bir gençlik…

Millî bilinç sadece bir tarih kitabı bilgisi değildir. Millî bilinç, sabah ezanında bayrağa bakıp gururlanmak, başkasının acısına üzülmek, ülkesinin güçlü geleceği için gayret etmek demektir. Bu topraklarda büyüyen her genç, aslında bir emaneti taşır. O emanet; Malazgirt’te, Çanakkale’de toprağa düşen bir askerin inancıdır; Sakarya’da, Dumlupınar’da, 15 Temmuz gecesinde gökyüzüne yükselen bir duadır.

Evet, dünya değişiyor. Ama bu milletin ruhu değişmemeli. Gençlerimiz, çağın imkânlarını sonuna kadar kullanmalı; fakat millî kimliğini unutmadan, ahlakını kaybetmeden ilerlemelidir.

Unutmayalım: "Millî bilinç" olmadan teknoloji de, ekonomi de, siyaset de kalıcı olmaz. Bir ülkeyi ayakta tutan, sadece beton binalar değil, o binaları yapan ellerin taşıdığı ruhtur. Vesselam...