Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğrenciler için okul forması uygulamasını yeniden zorunlu hale getirmesi toplumda farklı yankılar uyandırdı. Bir kesim, bunun özgürlüğü kısıtlayan bir karar olduğunu savundu; bir kesim ise çağ dışı bir anlayışla yorumladı. Oysa meseleye yüzeysel bakıldığında forma yalnızca bir kıyafet gibi görünebilir. Ama biraz derinleştiğimizde görüyoruz ki forma, eğitimin ruhunu yansıtan, toplumsal eşitliği sağlayan ve ortak hatıralarımızı biçimlendiren güçlü bir semboldür.
Felsefî Boyut: Birlik İçinde Özgürlük
Eğitim, insana sadece bilgi vermez; kimliğini, ahlâkını ve hayat anlayışını şekillendirir. İnsan ruhu, küçük yaşlardan itibaren belli semboller ve ritüellerle yoğrulur. Okul forması da bunlardan biridir.
Çocuk, formayı giydiğinde sadece kendi kimliğiyle değil, “biz” bilincinin parçası olarak sınıfa adım atar. Bireysel farklılıkların törpülendiği, topluluğun ön planda olduğu bir atmosferde yetişir. Bu, bir bastırma değil; aksine kişiliğin olgunlaşmasına katkıdır. Çünkü insan, yalnızca kendisiyle değil, başkalarıyla birlikte var olmayı öğrenerek özgürleşir.
Kant’ın söylediği gibi, özgürlük başkalarının özgürlüğünü ihlâl etmeden var olmaktır. Forma, bu ilkeyi eğitim ortamında somutlaştırır. Çocuğa, özgürlüğün keyfîlik değil, sorumluluk bilinciyle mümkün olduğunu öğretir. Gerçek özgürlük, her istediğini giymek değil; ortak anlam dünyasında kendi değerini ortaya koyabilmektir. İşte forma, bu anlam dünyasının sessiz ama etkili öğretmenidir.
Sosyal-Politik Boyut: Eşitliğin Sessiz Garantisi
Toplumların ayakta kalması adalet ve eşitlik duygusuna bağlıdır. Eğitim sistemi de bu iki temel üzerinde yükselmelidir. Bugün Türkiye’de en ciddi tartışmalardan biri, sınıfsal farklılıkların çocuklar üzerinde yarattığı psikolojik etkidir.
Serbest kıyafet uygulaması çoğu zaman özgürlükten çok, markalaşmanın ve ekonomik ayrışmanın alanına dönüşür. Bir öğrencinin üzerinde pahalı bir marka, diğerinin üzerinde ikinci el bir kıyafet olduğunda, henüz küçük yaşlarda görünür bir hiyerarşi doğar. Bu hiyerarşi yalnızca sınıfta değil, çocuğun ruhunda da derin izler bırakır.
Forma bu ayrışmayı görünmez kılar. Aynı bankta oturan zengin de, dar gelirli de aynı renge bürünür. Kıyafet üzerinden kimse üstün ya da eksik hissetmez. Bu, eğitim ortamında adaletin ilk şartıdır. Öğrencinin kendini öğrenmeye vermesi için, kıyafet üzerinden rekabetin değil, bilgi ve erdem üzerinden rekabetin olması gerekir.
Unutmayalım ki sosyal adalet sadece gelir dağılımıyla sağlanmaz; çocukların eşit hissettiği okul atmosferiyle de güçlenir. Bu yüzden okul forması, yalnızca pedagojik değil, aynı zamanda toplumsal bir eşitlik hamlesidir.
Duygusal Boyut: O Renklerde Hepimiz Vardık
Biraz hafızamızı yokladığımızda, okul formalarının bizde bıraktığı izler ortaya çıkar. Çocukluk sabahlarımızda annemizin özenle ütülediği gömlek, babamızın düzelttiği yakalık, önlüğümüzün cebine sıkıştırdığımız kalem… Bunlar sadece kıyafet değildi; aynı zamanda sevgiyi, özeni ve geleceğe dair hayalleri taşıyan küçük hatıralardı.
Bahçede birlikte oynayan, aynı renklerle koşan, aynı renklerle sevinen ve üzülen öğrenciler… O renkler, bizim çocukluk ortaklığımızın sessiz şahidiydi. O formalarla birlikte sınav heyecanı da yaşadık, teneffüs kahkahalarını da paylaştık. Bugün okul forması zorunluluğu, gelecek nesillere de aynı ortak hafızayı armağan etme iradesidir.
Bir gün büyüdüğümüzde geriye dönüp baktığımızda, hafızamızda kalacak olan markalı tişörtler değil; hepimizin üzerinde aynı rengi taşıdığı, eşitlik ve birlik duygusunu hissettiren o sade kıyafetler olacaktır.
Sonuç: Bir Ayrıntının Derin Anlamı
Kıyafet, evet bir ayrıntıdır. Ama ayrıntılar, hayatın bütününü belirleyen ince çizgilerdir. Okul forması, felsefî anlamda kimliğe yön verir, sosyal anlamda eşitliği sağlar, duygusal anlamda ortak bir hatıra inşa eder.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın aldığı karar bu yönüyle yalnızca bir kıyafet düzenlemesi değil; geleceğe daha bilinçli, daha eşitlikçi ve daha köklü bir aidiyetle yürüyen nesiller yetiştirme hamlesidir.
Durmuş ÇELİKTEN
Eğitimci – Yazar