Geçtiğimiz günlerde yaptığımız öğretmen kurul toplantısında yaşanan bir sahne, zihnimde derin izler bıraktı. Toplantı sürerken salonda bir öğretmenimizin beş-altı yaşlarındaki evladı da bulunuyordu. Küçük çocuk belli ki annesinin yanındayken sıkılmasın, gürültü yapıp toplantının akışını bozmasın diye eline telefon verilmişti. O da oyununa gömülmüş, parmakları ekranda hızla dolaşıyor, yüzünde oyuna odaklanmış bir ciddiyet vardı.

Bir anda, oynadığı oyundan aldığı tepkiyle yüksek sesle bağırdı. Hepimiz irkilip ona baktık. Çocuk ise sanki hiçbir şey olmamış gibi oyununa devam etti. O kalabalık salonda, onlarca yetişkinin dikkatinin üzerine çevrildiğini bile fark etmedi.

O an düşündüm: Eğer eğitimci bir annenin evladı bile böyle büyüyorsa, acaba toplumun diğer kesimlerinde çocuklarımız hangi şartlarda büyüyor?

Çocuklarımızı Susturuyor Muyuz, Yalnızlaştırıyor Muyuz?

Anne babaların niyeti kötü değil elbette. Hepimiz yoruluyoruz, bazen sessizlik istiyoruz. Çocuğumuz huysuzlandığında ya da kalabalık bir ortamda bizi zor durumda bıraktığında elimizin altındaki en kolay çözüme başvuruyoruz: telefon. Birkaç dakika sessizlik, biraz huzur, toplantının devam etmesi… Bize küçük bir kolaylık gibi görünüyor.

Ama acaba o küçük kolaylıkların birikimi, çocuklarımızın geleceğinde büyük bir yalnızlığa mı dönüşüyor? Çocuğun istediği aslında oyun değil; annesinin göz teması, babasının sıcak gülümsemesi, birlikte kurulan iletişimin samimiyeti. Biz o anlarda telefonla susturduğumuzu zannederken, aslında kendi ellerimizle yalnızlaştırıyoruz.

Görünmez Tehlike: Masum Görünen Oyunlar

Telefonun içinde yalnızca masum oyunlar yok. Birkaç tıkla şiddet sahnelerine, uygunsuz görüntülere, çocuk ruhunun taşıyamayacağı içeriklere ulaşmak mümkün. Bazen farkında olmadan reklamlar yoluyla bile çocukların dünyasına yanlış modeller sızabiliyor.

Kimi zaman masum bir çizgi film bile, diline, davranışına, hayal dünyasına zarar verecek mesajlar taşıyabiliyor. O birkaç dakikalık rahatlık, çocuğun zihninde yıllarca sürecek bir iz bırakabiliyor.

Eğitimciler Bile Zorlanıyorsa…

İşte acı olan nokta şu: Eğitimci bir anne bile çocuğunu susturmak için telefona sarılıyorsa, diğer anne babaların çaresizliği daha da derindir. Çünkü hepimiz, içinde bulunduğumuz çağın hızlı akışı içinde kolay çözümler arıyoruz. Ama kolay çözümler, en değerli varlıklarımızın, yani çocuklarımızın ruh dünyasında onarılması güç yaralar açıyor.

Onların Dünyasına Katılalım

Belki de kendimize şu soruyu daha sık sormalıyız: Çocuğumuz sessiz olsun diye eline telefon vermek mi daha kolay, yoksa yanına oturup onunla konuşmak mı? Elbette ikincisi daha çok emek istiyor. Ama o emek aslında sevgidir, ilgidir, şefkattir.

Çocuklarımızın ihtiyacı bizim gözlerimizdeki sevgi, elimizdeki şefkat, dilimizdeki merhamettir; telefon değil.

Son Söz

O küçük çocuk toplantıda oyuna dalmışken farkında olmadan hepimize bir mesaj verdi: Çocuklarımız kalplerimizi, ilgimizi ve zamanımızı istiyor. Telefonu değil…

Onların dünyasına katılalım; çünkü çocuklarımız, ekranların değil, bizim sevgimizin büyüttüğü bir geleceği hak ediyor.

Peki siz, çocuğunuzun gözlerine mi bakıyorsunuz, yoksa ekranın ışığına mı teslim ediyorsunuz?

Ebeveynlere Çağrı
Çocuğunuz bir ekrana değil, sizin sesinize, gülüşünüze ve sıcaklığınıza ihtiyaç duyuyor.

Durmuş ÇELİKTEN
Eğitimci - Yazar