Tatlı bir rüya! yada karanlık bir kâbus /
İki duyguyu da aynı dengede taşırsın /
Anîlar; elbet bu yıkılıcak olan alemin /
Ayakta kalacak olan, tek temeli / 
 
Kalp ve hıfz  sandığına kitlenir / 
Bahr-i efkâr'a girildikce  açıp yâd edilir,kapanır /
Dokuz yaşındayım / Gördüğüm rüyâlar güzeldir/ 
Hepsini hayırlara yorarım / 
Üzerine deryâ-nevâl hayaller kurarım/
Saf gönlün ve temiz tabiatın mevsiminde 
Seyrân eder,kör gözün(kalp) kötü nazarın(bakış)  olmadığı bir alem inşaa etmiş, güneş gibi parıldayan,istiklâli olan bir istikbâl bahçesi yeşertiyorum o çocuk yaşımda/ 

Okul arkadaşımla okuldan her çıkış saatimizde 
O meşhur şarkımızı güle oynaya söylemeye başlarız/
Her gün aynı vakitte ve aynı sokakta hemde güçlü bir sesle/ 
"Sabahtan kalktım da ezan sesi var
Ezan da sesi değil yâr yâr, burçak yası var" 
Ta ki evin sokağının başında duran bakkal dükkânının hemen önüne gelinceye dek/ Durmadan tekerrür edilerek/ 
Tekrarından hoşlandıgımız nakarat/ 
Daha büyük bir gürültüyle yeniden başlarız bakkalın duyabileceği kadar,henüz önünden geçerken; 
"Bakın şu deyyusun kaç tarlası var
Aman da kızlar ne zor imiş burçak yolması"
Sözlerini daha yüksek sesle bağrışlarımız/ 
Bakkal amcaya lisan ı hâlimizle olan kinayemiz / 
Her şeyi üç katına satan bu adama çocukça mâsum isyânımız/ 
Peynirin endazedeki tartısının ahlak ölçüsündeki terazisine uymamasına çocukca tepkimiz/
Ve sonra oradan alelacele kahkahalarla kaçarak gülüşmelerimiz/
Ara ara sokak sakinlerini rahatsız edişimiz/  
Perdelerini öfkeyle çekiştirip/ 
Pencerelerden kafasını çıkarıp/ 
Serzenişle çıkışan kadınların haklı ve fakat küstahâne benbenci beden dilleri ile / 
"Susun sizi edepsizler" 
"Dilinizi koparıcam bi gün, az sabredin" 
"Sizi küçük yılanlar,eğrilip büğrülün deliginize bi an evvel girin, yallâh" gibi uyarılar üstüne uyarılar/
Bir günde kadının biri : 
"Utanmıyorsun bide hoca  kızısın" lafıyla:
Kafamda kara şimşekler çakmıştı/ 
O küçük dünyamda derin yaralar açması /
O küçük alemimde omzuma hoca kızı mesuliyeti yüklenmesi / 
Sanki hoca kızı olunca, yaşamımda hâl ve hareketlerimin sınırlarına vurulan kelepçelerin inceden acısı / 
Ruhumun ellerinde:  yıkılmak için varolan tabuların "yasaklar kamçısı" izleri / 
Oluşmuştu... 
Kalbimin, soğuğu derinliklerde hissetmesi/ 
Benim bir melaikeden ibaret olmam gerekiyormuş anlamlarının verilmesi / 
Haşa ve kella! günahlardan muaf tutulmam lazımmış hissiyatı / 
Ne korkunçtu! 
Halbuki akıl ve kalp dengesi içinde hayatımızı devam ettiriyoruz/ 
Bizler sadece akıl ve kalpden ibaret olmadığımız/ 
Başta nefsimiz olmak üzere baskın duygularımız/
Hâkimiyyet altına alamadıgımız hislerimiz/ 
Karşı koyamadığımız duygularımız/ 
Heveslerimize uyarak işledigimiz günahlarımız / İnsan olduğumuz/un en büyük kanıtıydı/ 
Hep bi yafta hep bi etiket mi olmak zorunda / 
Hacısın/ Hocasın/ Kapalısın/ Dindarsın/ 
Ne yani senin kadar bende insanım/ 
Ne yani hata yapamayacak kadar mükemmel miyim/ 
Şeytan yolun rayından çıkmışla mı uğraşır sanırsın/ 
Şeytan yolun rayında gidenle uğraşır bilirsin/ 

Günlerden bir gün,yine okul çıkışı bi başıma/
Düşüne düşüne, salına salına yollara/
Koştura koştura dünyaya / koşarım 
Yüreğim darlanır/ Evin yakınlarındaki Ali baba türbesine gitmek gelir/ İçimden 
Türbe oldukça sakindir / Ellerimi kaldırıp duaya iltica ederim/ 

İçeriye giren ve ayakta iken yürümekte güç getiremeyen tâkâtsiz  bekrî bir adam/  
İşrete ibtilâ olmasından oldukca komik hâlde 
kendi kendine türbeye bakarak anlaşılamayan saçma sapan lakırdılar söyleyip hezeyân eder/ 
Adamın hâli,çocuk dünyamı havf'la ürkütür/ 
Hemen gizlenirim/Saklandığım yerdeyim/ 
Hayretle arkamı duvara dayarım/ 
Olan duruma pür dikkat kesilirim / 
Hiss-i derûnî,hiss-i kalbî ile safiyâne bakarım/
Tenimde var olan tüm duyularımla onu dinlerim /
Hüzün ve kederle,mahzûnlaşmış/ 
Hazîn hazîn Ali baba'ya doğru yönelmiş/
Evet, dertliydi durumu bu derece teştît etmek müşkilâtı mûcibti/ 
Sanki sefinesi batmış kaptanın bakışlarıydı türbeye yönelttiği /
Sanki ruhunun ıstırabından süzülen süyüm süyüm akıttığı göz yaşlarıydı türbeye yönelttiği/ 
Sanki bir efsuna mahkum olmuş,bir köle gibi  esaretin çaresizliğiydi türbeye yönelttiği / 
Sanki yaralı bir kuşun kanat çırpışlarından esen acı bir rüzgardı türbeye yönelttigi/ 
Konuşuyor... 
İçini çeke çeke ağzından bir nefeste çıkan o kelamlar/ 
Bire baba ! Yine buradayım 
Susuyor...
Biraz etrafa hüzünle bakınmalar / 
Devam ediyor...
Aaahhh Haticeee ahh !
Göğsümün tahtası kırıldı kırılalı sabah-akşam peymâne gibiyim/ 
Bira-hâneler mekanım/ 
Amma arada gizliden baba'ya dert yanarım/ 
Ve kalkıp gidiyor... 
Anladım ki 
Ayın gamlı ışığı vurmuştu gönlüne/ 
Bahr-i belâ afeti uğramıstı kapısına/ 
Deryâ-yı derd'ten bir damla dökülmüştü kalp kabına/ 
Deryâ-yı ateş içinde kalmış bir yangın kalıntısı 
olmuştu adeta/ 
Adamcağıza şiddetli kuzey rüzgarının çarpıntısı vurmuştu/ 
Karanlık semadan aşk yıldızının isabet eden ışığı benliğini yakmıştı/ 
Acıdan kıvranıyorduda, kimsecikler onun çığlıklarını duymuyordu,haticesi bile ona sağırdı/ 
Anladım ki 
O günden sonra tiryakı olmuş bu meretin/ 
Şarap fıçısı etrafında tahavvül eyler ayyaş/ 
Meyhane köşelerini mesken tutar bâde-nûş/ 
şaraba aşık bir şair demiş: 
"Dünya dertleri zehir,şarap panzehir." 
Hikayesine tam olarak hâkim olamasamda
Anlamıştım 
Evimizin kütüphanesinde alıp okuduğum bir kitapta Kays adında bir Aşık hâtırıma geliyor 
ve üzerinde pek düşünmeden  eve yetişme heyecanıyla oradan hızla uzaklaşarak çıkıyorum/ 

Ruhuma ne vakit karanlık çökse /
İçimdeki heyecanlı kuşları yüreğimin kafesinden özgürce uçuran sevgilinin gülen hüsn-ü gözleri  gelir gözlerimin önüne/ 
Sanki binlerce yıldır tanımışlığın özlemi olur sînede/