Şiirdi O…
Efendimiz vefât edince,
Başını vura vura kendini öldüren deveydi şiir.
Taif’te taşlara sabırla direnen
Ve yine de ümmeti için dua eden merhametti şiir.
Kuşu ölen çocuğun evine
Taziye için giden Peygamber’in ince kalbiydi şiir.
Hz. Ebû Bekir’in mağarada
Ayağını sokan yılana rağmen sessizce ağlayan muhabbetti şiir
Kırk yıl, bir kez görmeye yetmeyen vuslat arzusuydu şiir.
Alnını secdelerden kaldırmayanların
Yanan yüreklerinde saklıydı şiir.
Ve şiir, bazen bir hurmanın yarısında gizliydi
O paylaşımda, o ikramda, o doyumda.
Uhud'da kırılan dişteydi şiir,
Fakat hiç eksilmeyen tebliğ aşkındaydı asıl mana.
Bir yetimin başını okşarken
Titreyen ellerdeydi şiir
Yetimin gözlerinde kendini bulan ümmet bilincindeydi.
Şiir, Medine’nin topraklarına düşen
İlk adımın sevinciydi,
Ve hicret yolculuğunun dikenli izlerindeydi.
Hendek kazan ellerdeydi şiir,
Bedir’de dua eden dudaklarda,
Mekke fethedilirken eğilen baştaydı şiir.
Şiir, susmakta saklıydı bazen,
Ama en çok da affetmenin vakur sessizliğindeydi.
Şiirdi O…
Şiir, bir hurma kütüğünün
Onun hasretine ağlayan gövdesindeydi,
Kütük bile özlerken,
İnsan nasıl unutabilirdi onu?
Şiir, bir sahabinin
“Anam babam sana feda olsun” deyişinde yankı bulmuştu,
Çünkü feda, kelimelerle değil
Canla yazılırdı o devirde şiir.
Şiir, bir misk kokusu gibi
Geçilen yollarda kalırdı,
Bir yetimin gülüşünde yeniden doğar,
Bir mazlumun duasında yankılanırdı.
Karanlık gecede kalkıp
Ümmeti için gözyaşı döken
O secdelerdeydi şiir,
Bir damla yaşta gizliydi kâinatın dengesini tutan sır.
Şiir, Hayber’in kapısını kaldıran güçte değil,
O gücü doğuran teslimiyetteydi,
Ve en çok da, “Ben acımazsam kim acır ümmetime?” deyişindeydi.
Şiir, kadınlara omuz verilmesindeydi,
Çocukların alnına konan öpücüktü şiir,
Ve en azılı düşmanına bile
Yüz çevirmeden selam vermekti şiir.
Şiir, bir kölenin özgürlüğünde,
Bir kız çocuğunun hayatta kalışında,
Ve cahiliyenin karanlığına
Bir nur gibi doğan sabah ezanındaydı.
Şiir, yalnızca kelime değildi,
Bir yaşam tarzıydı,
Bir ahlak, bir sabır, bir umut,
Ve nihayetinde, bir ölümsüz davetti şiir.
Şiir, Bedir gecesi titreyen ellerdeydi
“Ya Rabbi! Eğer şu avuç dolusu insan yok olursa,
Yeryüzünde sana ibadet eden kalmaz” diye
Gökleri inleten bir yalvarıştaydı şiir.
Şiir, şehit düşen amcasının
Paramparça bedenine gözyaşıyla bakan bakıştaydı,
Ve intikam yerine,
Affı seçen en yüce duruştaydı şiir.
Şiir, hicrette Sevr Dağı'na sığınışta değil,
Orada Allah’a duyulan mutlak güvendeydi,
“Üzülme ya Ebâ Bekir! Allah bizimle beraberdir”
Sözüydü şiir
Korkuyu secdeyle yenen sıdkiyyetin adıydı.
Şiir, cüzzamlıya sarılabilen
Temiz bir kalbin korkusuz şefkatindeydi,
Kir sanılanın aslında rahmete açılan
Bir imtihan kapısı olduğunu öğreten bakıştaydı şiir.
Şiir, bir kadıncağızın taşıdığı su kırbasını
Kendi sırtına alan ellerdeydi,
Ve yorgunluğun değil,
İnsanlığın terini silen o eşsiz tebessümdeydi.
Şiir, bir kalbin bin kalbe nasıl yettiğini
Bize usulca anlatan hayattı.
Bazen bir yoksulun sofrasında tek lokmaydı,
Bazen de ganimet dağılırken en sona kalan sabırdı şiir.
O, kendisine tokat atana kızmadan
“Bilmiyor” diyebilen sabırdı.
O, kendisine hakaret edene beddua değil
Hidayet dileyendi
İşte şiir, en çok oradaydı.
Şiir, yastığını taş eden değil,
Yüreğini ümmetine yastık kılan yüceler yücesinin hayatında saklıydı.
Ve şiir,
“Benimle beraber olanlar aç, siz nasıl toksunuz?” diye
Ashabını silkeleyen bir vicdan yangınıydı.
Şiir, susarak da öğreten bir öğretmendi.
Bir bakışla kalpleri arındıran
Ve sözsüz bir eda ile nice gönlü
Aydınlatan rehberlikti şiir.
Ve şiir, veda hutbesinde
Ardında sadece ahlak-ı hamide bırakarak
Toprağa yürüyen bir ömrün
Hikmetle yazdığı son mısraydı.
Şiirdi O…
Şiir, Hz. Ömer’in
İslam’a geldiği gün yıkılan zulümdeydi,
Ve o günden sonra
Her adımı adaletin tartısında ölçmesindeydi şiir.
Şiir, Hz. Ebû Bekir’in
Her malını Allah ve Resûlü yoluna serdiği
Ve hicrette, “Senin için canımı bile siper ederim”
Dediği derin sessizliğindeydi.
Şiir, Hz. Ali’nin
Geceyi onun yatağında geçirirken
Ölümü gülümseyerek karşılayışındaydı.
Sadakat, şiirin en mert yüzüydü onunla.
Şiir, Hz. Bilâl’in
Güneşin kavurduğu taşlar altında
“Ahed! Ahed!” diyerek
Tevhidi haykıran yanık sesindeydi.
O ses, göklere değil,
Kıyamete kadar kalplere kazınan ezgiydi.
Şiir, Mus’ab bin Umeyr’in
Atlasları bırakıp yoksulluğa sarılmasındaydı.
Uhud’da düşerken,
Resûl’e kalkan olmuş kollarındaydı şiir
Ve kefeni yetmeyen bedeninin mahcubiyetindeydi.
Şiir, Hz. Hamza’nın
Sancağı elden bırakmayan duruşunda
Ve şehit olurken bile Resûl’e mahcup olmama kaygısındaydı.
Onun kanı, şiirin rengi oldu.
Şiir, Ensar’ın
“Malımız da canımız da senindir yâ Resûlallah”
Deyişindeki samimiyetteydi.
Bir lokmayı bölüşürken değil sadece,
Yüreklerini bölerken yazıldı o şiir.
Şiir, Hz. Enes’in
On yıl hizmet ettiği halde
Ondan tek bir azarlanma duymayışındaydı,
Ve çocuk yüreğine işleyen yumuşaklığındaydı şiir.
Şiir, Uhud'da dişi kırıldığında
Ashabının öfkesiyle dolduğu anda,
“Ben lanet için değil, rahmet için gönderildim”
Buyruğundaki irfandaydı.
Sahabeye öğrettiği her hakikat
Şiire dönüşen bir sükûnetti aslında.
Şiir, Safiyye annemizin
Bir hurma dalıyla düşmana dik durduğu anı
Takdirle izleyen gözlerinde gizliydi.
Kadına değer vermek,
Yalnızca sözde değil, savaş meydanında bile
İzzetle baş tacı edilişindeydi şiir.
Şiir, Veda Haccı'nda
Yetmiş binden fazla sahabenin
Onun ardından titreyen yüreğinde
Vedaya razı gelemeyişindeydi.
Ve gözyaşıyla yazılan son hatıralarda kaldı şiir.