Dünya nüfusu hızla artarken, paradoksal biçimde birçok ülkede doğurganlık oranları düşmeye devam ediyor...

Japonya’dan Çin’e, İtalya’dan Norveç’e kadar geniş bir coğrafyada insanlar artık daha uzun yaşıyor; bu ise toplumların yaş ortalamasını her yıl biraz daha yukarı çekiyor.

Bugün yalnızca demografik bir grafik gibi görünen bu değişim, aslında hem ekonomik hem sosyal hem de bireysel düzlemde büyük bir dönüşümün habercisi.

Uzmanlara göre 2050 yılına gelindiğinde 60 yaş ve üzeri bireylerin sayısının 2 milyarı aşması bekleniyor. Bu, tarihin hiçbir döneminde deneyimlemediğimiz ölçekte bir yaşlanma dalgası demek.

Elbette daha uzun yaşamak başlı başına bir başarı.

Tıp, beslenme ve yaşam koşullarındaki gelişmeler insan ömrünü uzattı; ne var ki insan ömrünü uzatmakla insanın bağımsızlığını korumak arasındaki mesafe hâlâ oldukça geniş.

Yaş ilerledikçe fiziksel ve bilişsel yetilerde görülen kaçınılmaz gerileme, birçok yaşlı bireyin yaşamını kendi başına sürdürmesini güçleştiriyor.

Basit gibi görünen günlük işler bile zamanla ciddi engellere dönüşüyor:

Yemek hazırlamak, merdiven çıkmak, ilacı zamanında almak, hatta koltuktan kalkmak…

Modern sağlık sistemlerinin öncelikli hedeflerinden biri, yaşlı bireylerin mümkün olduğunca uzun süre bağımsız yaşayabilmesini sağlamak olmalı.

Ne var ki bugün karşı karşıya olduğumuz tablo, bakım hizmetlerine olan talebin mevcut kapasitenin çok ötesine geçtiğini gösteriyor.

Hem profesyonel bakım elemanı sayısı yetersiz hem de aile bireylerinin bakım yükü giderek ağırlaşıyor.

Sosyal güvenlik sistemlerinin dayanıklılığı ise bu hızda yaşlanan bir nüfusu kaldırmakta zorlanıyor.

Tam da bu noktada teknoloji dünyanın kapısını çalıyor: Robotlar.

Robotlar: Yalnızca Bir Makine mi, Yeni Bir Yardımcı mı?

Robotların yaşlı bakımında kullanılması artık bilim kurgu olmaktan çıkmış durumda.

Geliştirilen yeni nesil robotlar yalnızca fiziksel görevlerde yardımcı olmakla kalmıyor; sosyal ilişki kurabilme, yüz ifadelerini tanıma, konuşmaları analiz etme gibi yeteneklerle donatılıyor.

Bugün Japonya’da bazı huzurevlerinde robotlar rutin görevlerde aktif rol alıyor:

Yatak kaldırma, nesne taşıma, ilaç dağıtımı, hatta temel egzersizlerde rehberlik…

Fiziksel destek bir yana, robotların en çok merak uyandıran yönü sosyal bir arkadaş olup olamayacakları.

Çünkü yaşlılık yalnızca bedensel zorluklarla değil, çoğu zaman yalnızlıkla da sınayan bir dönem.

Bu nedenle kimi araştırmacılar robotların yaşlı bireylerde sosyal etkileşimi artırarak ruh sağlığını destekleyebileceğini savunuyor.

Sizi dinleyen, sizinle sohbet eden, ses tonunuzu analiz ederek moralinizin düştüğünü fark eden, hatta sizi yürüyüşe teşvik eden bir robot…

Birçoğumuza alışılması zor bir fikir gibi gelse de, bazı ülkelerde bu teknolojiye sıcak bakan büyük bir kesim olduğu görülüyor.

Peki, Robot Bir “Dost” Olabilir mi?

Bu soru işin en hassas noktası.

Çünkü “dostluk” insanın en derin duygusal bağlarından birini ifade ediyor.

Bir makinenin dost olup olamayacağı uzun yıllardır tartışılan bir konu.

Robotlar elbette insanlar gibi hissetmez, duygu üretmez. Ancak insanın hayatında “işlevsel” bir dostluk alanı yaratıp yaratamayacakları tartışmaya değer.

Yaşlı birey açısından meseleye baktığımızda, dostluğun tanımı bir miktar değişiyor.

Yaş ilerledikçe "yalnızlık" ciddi bir sağlık riski haline geliyor; yalnız yaşayan birinin düzenli iletişim kurduğu yapay bir arkadaş bile psikolojik olarak rahatlatıcı olabilir.

Bir robotun “seni anlıyorum” demesi belki gerçek anlamda bir empati içermez ama kişinin kendini duyulmuş hissetmesine katkı sağlayabilir.

Üstelik robotlar, insana özgü sabırsızlık, unutkanlık ya da ihmal gibi zayıflıklara sahip değil.

Öte yandan, bir robotun gerçek bir insan ilişkisinin yerini alabileceği söylemek hem teknik hem etik açıdan sorunlu olur. Robotlar tamamlayıcı olabilir; ancak insan temasının yerini alması mümkün değildir.

Buradaki amaç, bireyin sosyal izolasyonunu azaltmak ve günlük yaşamını kolaylaştırmak olmalı; insanı insandan koparmak değil.

Yaşlanan Dünya İçin Kaçınılmaz Bir Adım

Geleceğe baktığımızda robotların yaşlı bakımının önemli bir parçası haline gelmesinin neredeyse kaçınılmaz olduğunu görüyoruz.

Dünyadaki demografik değişim öyle hızlı ki, bu ihtiyacı karşılamak için sadece insan gücüne güvenmek gerçekçi görünmüyor.

Uygun şekilde tasarlandığında, etik sınırlar gözetildiğinde ve insan odaklı yaklaşımla geliştirildiğinde robotlar, yaşlı bireylerin hayatına değer katabilir.

Belki de mesele şudur:

Robotlar bizim arkadaşımız değil ama yaşlı bireylerin arkadaşlığa daha kolay ulaşmasını sağlayan bir köprü olabilir.

Onları izole eden bariyerleri azaltabilir, güvenli ve bağımsız bir yaşam imkânı sunabilir.

Ve tüm bu sürecin sonunda, toplumları giderek ağırlaşan bakım yükünden bir nebze olsun rahatlatabilir.

Sonuç olarak, yaşlanan dünyamız bize yeni sorular, yeni sorumluluklar ve yeni çözümlerle geliyor.

Robotlar da bu çözümlerin bir parçası olmaya şimdiden aday.

Belki bir gün, evlerimizin içinde dingin bir ses tonuyla “İlaç saatiniz geldi, kendinizi iyi hissediyor musunuz?” diyen bir robotun, modern yaşamın doğal bir parçası olduğunu görmek bizi hiç şaşırtmayacak.