Fetih yıl dönümleri kutlanan pek az şehrimiz var, bunlardan biri de Sinop. Vali bey öncülüğünde yapılan kutlamalar her geçen yıl daha da yoğun içerikte oluyor. Kutlamalarda Selçuklu Sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev'in 1214'te gerçekleştirdiği başarılı askeri harekât neticesinde şehre girdiği 3 Kasım tarihi esas alınıyor. Aslında şehir, bu tarihten önce de fethedilmiş ama kaybedilmişti. 13. Yüzyılda Pontus Devleti’nin Sinop’ta tekrar işgali ve yıkımları olmuş, ancak Selçuklu bu şehirden hiç vaz geçmemiştir.
Sinop, Selçuklu’nun Karadeniz'de ulaştığı ilk liman kentidir fakat tek Liman burası değildir. Daha önce de Akdeniz ve Ege’deki çeşitli liman şehirlerine seferler düzenlenmiş, İzmir alınarak Ege Denizi'ne ulaşılmıştır. Ardından, Hristiyan teolojisinde çok önemli bir yere sahip konsüllerin toplandığı İznik’in ele geçirilmesiyle Marmara kıyılarına, dolayısıyla Doğu Roma’nın başkenti İstanbul’a iyice yaklaşılmıştır. Bu durum Batı’yı ürkütmüş ve Haçlı müdahalesine yol açmıştır. Haçlı ordularını def edilmesi on yıllarca sürmüş ve fetihler durmuştur.
İlk fetihlerden yaklaşık bir asır sonra Anadolu'daki fetih hareketlerinin tekrar canlandırılmasında Selçuklu Aklının ve stratejik vizyonunun etkisini görüyoruz. Nitekim 13. Yüzyılın ilk çeyreğinde önce Antalya, ardından Sinop ve Alanya’nın fethedilmesi Doğu Roma'nın Anadolu'ya tekrar dönmemek üzere çıkarılmasının öncülü olmuştur.
Selçuklu bir yeri sadece askeri anlamda ele geçirmekle yetinmemiş “Fetih” kavramının bir gereği olarak ticari, sosyal, kültürel, askeri ve dini amaçlara hizmet eden tesisleri de hızlı bir şekilde hayata geçirmiştir. Anadolu içlerindeki kentler arası yapılan yollar ve köprüler, kervanların güvenli bir şekilde ilerlemesine yönelik alınan tedbirler, ihtiyaçlarını ücretsiz giderebilecekleri kervansaraylar, kurulan yeni pazar ve çarşılar Anadolu’daki ticarete canlılık getirmiştir. Bu liman şehirlerinde kurulan tersaneler ve şehre yerleştirilen tüccarlar hem Akdeniz hem de Karadeniz'de ticari ve askeri alanda varlık gösterilmesinin önünü açmıştır.
Kuzeyde Sinop, güneyde ise Antalya ve Alanya limanlarının birbirine bağlanmasıyla Kırım Yarımadası, Kafkasya ve Asya'nın batısında kalan bölgelerinin dünyanın geri kalanıyla olan bağlantısına alternatif bir yol sağlanmıştır. Bu yeni yol ile Karadeniz kıyılarına gelen ticari meta İstanbul Boğazı, Marmara ve Ege Denizi sularını kullanmadan Akdeniz'e ulaştırılabilmiştir. Böylece Selçuklular karadaki siyasi/askeri rakibi Doğu Roma ile mücadelesine ticari ve ekonomik bir boyut kazandırmıştır. Bu durum aynı zamanda deniz ticaretinde etkin olan Ceneviz ve Venedik ile de rekabeti başlatmıştır.
Fethin ardından Karadeniz'de gerçekleştirilen faaliyetlerde etkileşimde bulunulan toplumlar, İslam medeniyeti ile tanışma fırsatı bulmuş, kurulan ekonomik ve kültürel bağlar Karadeniz'in iki kıyısındaki bu toplulukları birbirine daha da yakınlaştırmıştır. Kırım yarımadasında Sudak limanı yoğunluklu yapılan ticaret oradaki Türklerin daha kuzeyde meskûn Slavlarla olan mücadelelerine destek sağlamıştır.
Selçuklular fethettikleri diğer şehirlerde olduğu gibi Sinop’ta da imar faaliyetlerine girişmiş, külliye kapsamında kurulan tesisler vakıflar yoluyla finanse edilmiştir. Bugün o vakıflar hayatına devam etmese de 12. 13. yüzyıllardan kalanTersane, İç Kale, Alaeddin Cami, Pervane Medresesi, Aslan Çeşmesi gibi birçok vakıf eseri dimdik ayakta olup bazıları halen hizmet vermektedir.
Erkal Boz
