Ölçme ya da ölçüm, bilinmeyen veya  bilinen bir durumun, mantık esası dairesinde bir ölçü belirterek kıyaslanması, diğer bir ifadeyle, geneli kapsayan bir kapasitenin veya herhangi bir olgunun hayat içerisinde olağan her biri belirli bir olayın, akıl ve kalp kabında hesaplanmasıdır. 
Hiç şüphesiz; akıl dediğimiz varlığın bilme yetisi, sezgisi, hüküm verme gücü üstün bir yeteneğe haiz olması nimetlerin üstünde nimet sayılmasıdır.   Bazı Alimler aklı; hakikat kapılarını açan anahtara benzetmiştir. Davranışlarımıza mana veren akıl, doğru ile yanlışı ayırabilecek üstün kabiliyeti olan ve henüz sınırları aşarak kullanıldığında, insanı nereye götüreceği  bilinmeyen uçsuz bucaksız bir evrendir. Yaşamımız içerisinde aklın ne kadarını kullandığımızı, hiç kendimize soruyor muyuz...
Ya da hayatı idame ettirecek kadar mı hakimiz, ahval i zekaya...

İnsan fıtrat geregi hep anlam arayışı içinde olur. En önemlisi ise hayal ülkesinde tasavvur ettiği yaşamı arar. Bazen mübalağa eder başkalarında veya başka yerlerde  arar... Aradığını başında taşıması; kafasında  unuttuğu gözlüğü, etrafta arayan bir a'ma kadar vahim olması gibidir. 

Peki bilgi üreten ve sorgulayan akıl, ölçülü yaşam için ideal bir terazi olarak hakkıyla neden kullanılma aracı olmaz? 

Yaratılmış hersey ölçüye tabi olarak, matematik hesaplarla inceden inceye bir akış içerisinde ılgıt ılgıt akıp giderken, bu akıma gereğinden fazla müdahele ne gibi fayda sağlar? Ya da dokunulmadığında iz'an ve idraksızlığı neden doğurur? 

Duygularda, hayati tercihlerde, yol ayrımlarında, yaşamın her koşulunda nerede olursa olsun, aşırılığa kaçarak  ölçüsüzlüğü esas tutmak niye? 
Ölçülü bir niceliğin beklentiye göre ölçüm sonucu pozitif ve olumlu beklentisine muntazırken, aksi bir hâl,  daima  büyük bir ölçüde belirsizliğe, ümitsizliğe sevketmesi olmaz mı?  
Aşırı gitmek, ölçüyü kaçırmak ve abartılı davranmak, ifratta yolları yararak müfrit olmak değil midir ? 
Veya tefrit ederek bir şeyi gereğince ciddiye almamak, önemsemeyip umursamamak, kulağı askıya alarak sağırlığına bürünmek; duymayıp yakıştırmalara kalkışmak... Bunlar değil midir sistemin sınırlarını tarümar edip teraziyi bozan. Bunlar değil midir, ölçüyü kaçıran, az ölçünce çok tüketen- çok ölçünçe az tüketen...
O vakit vasatı esas tutarak yaşamda vasat “orta” hali benimsemek ve ölçülü yaşamda mutluluğa yelken açmak, aklı hakkıyla kullanarak bu hakikate eriselecegini unutmadan kendimize hatırlatmak mühim gelir. Ondandır ki, Yunus Suresi yüzüncü ayeti sık sık okuyarak kendimizi sirkelemek icabeder...