Antep'in ünlü semti Şehreküstü'dür/ 
adı  acemce "Şahrah Üstü"den gelir / 

Şahrah üstü'nde geçen anılarım/ 
Mahallede hemen karşı komşumuz,
Ne cana yakındı ihtiyare  Zahide teyzemiz/  
damından ve kapı önünden ayrılmazdı/ 
Açık teni/ efil efil kızıl saçı /al al yanağı /
hafif kırmızımsı çilleriyle pek havalı /
Kahverengi oyalı yazmasından  yüzünün yanına  düşen kahkülünün yoktur emanı / 
Ne vakit pencereye çıksam bakarım ki  konağının sergâhında boylu boyuna sallanan asma yapraklarının altına kurulmuş oturuyor/

 Adeta eski bir geminin başını karaya vurup sahile oturması gibi / 
Yılların paslanmışlığı zuhur etmiş/ 
Fakat bir o kadar da dik güçlü ve mağrur/
O vakitler henüz beş yaşındayım/ taze kırmızı manolyo çicekleri  gibi  pencerelerde süzülür dururum/

Henüz küçüçük bedenimle revzenenin
çiçeklik kısmına yerleşir / 
yaşamın soluğunu çok derinlerde dinlerim/
Müziği oluşturan notaların üstünde parmak uçlarımla dans ederim/ 

Tıp kı  sevgilinin kulağa hoş gelen sesinin/ 
Ruhuma mıhlanması/ ayn-ı akl'ımın seyre dalması/ 
o sedânın içime doğru enstürman vâri esintisi/  
O melodide  kalbimin ayaklarının ucuna basmadan kareografi yapması gibi /  işte / 
o şarkının notalarında kaybolup her şeye yüz çevirebilirim/ 

Mahallede top oynayan çocukların arasına karışamasamda vitrinlerde duran  biplo bebek gibi saatlerce camlarda tüm mahalleyi temaşa eyler/ 
kimi zaman kıran kırana mahalle marazaları / çoluk çocugun harazaları/ 
sırtlarında çuval çuval fıstık kıran kadınların yaygaraları /derken/  
geleni geldiği gibi camlardan uğurları/m 

Sokaktan gelip geçen kadınların-adamların bana karşıdan karşıya hoş  lâkırdı yapmalarına mukabelede bulunur/ kikir kikir gülerim / 
Bilmüşahede  hissettiklerimi  yâkinî  anlamlandırmaya çalışırım/ o  cocuk dünyamda/ 

Bir de meşhur  nohutçu yaşlı  dede vardı/ kafasında takkesi/ak sakalı/siyah çerceveli gözlüğü/ yılların kırıştırdığı yüz hatları/ 

Nohutcu dedenin uğradığı satış güzergâhlarından yek diğeriydi bizim bölge/ 
Bu  taraflara ikindi vakti uğrar/ 
ben de  koşa koşa o saatleri kollar/ 
Camlardan el sallar/ musmutlu gülücükler 
atar/ım

Evinin önüne bile  inmeyen çocuk/ bi bendim/ 
bunu bilirdi rahmetli/
müşfikâne  hususî ihtimam gösterir/di  
Beleşe nohut yiyen tek  çocuktum/ 
Sokakta oynayan uşak'lardan  herhangi birini
çağırır "hele yoruum  şo cam gözeline nohutu ulaştırınng ağâam" derdi/ 

Mütemadiyen ne vakit buradan geçse/   
satıla  daldırır küçük küreği/
kese kağıdına cömertce doldurur sıcacık nohutu /özene bezene İkram eder/ 
bende tıka basa  afiyetle yerim/ 

Saksıdaki uyku çiçeğiyle birlikte çiçekliklerde
kafamı pervaza dayar/ ara ara uyuklar kalırım/
Sonra/ 
Avazı çıktığı kadar bağırma sesleri kulağımı tırmalar/ aniden uyanıveririm / 
Üç beş çocuk oynuyor / 
yazın ortasında sıcaktan yanmış / 
Yüzleri esmerleşmiş kalpleri umutla pembeleşmis çocuklar onlar / 

Bağıra  çağıra heyecanla  mahalle maçı yaparken ordan geçen abiler veya amcalar şevkle topa vururlar/top dakikalarca havalanır/ 
çocuklar daha da bi galeyâna gelirler/
Bu kez daha bi vazgeçilemez tutkuya döner o saniyeler/ gözlerinin önünde / 
saatlerce gol peşinde koşmanın başka bir heyecanını yaşamaya koyulurlar/  

Kim topu patlatsa ona yenisi aldırtılıyordu/ 
Ama maçın kurallarını her zaman topun sahibi belirliyordu/ 

Anılar sisli/ gözlerimin önü puslu/ 
Hatıralarımı hayalimde canlandırmakta 
güçlük çekiyorum/ 

Haa bi de kaleci gol yerse ve kalecinin yanında oynamayan birileri varsa suç onların oluyordu/
çünkü kaleciyi onlar oyalıyordu kurala  göre/
Kaleci topu üç kere sektirirse rakibe 
'Açılsana oğlum üç kere sektirdim' diye bağırıyordu/ 

Velhasıl...  
Maçın sonucu ne olursa olsun gün batımıyla herkes evlerine kan tere batmış/
çamura bulanmış/birbirlerine sarılarak güle oynaya dağılıyorlardı/ 

Gün bitti/ kuşlar gitti /gecenin karartısı çöktü/
Her şey aslına rücû etti/ 
İnsanoğlu da içindeki gecelere kapandı/ 
Bir bilinmezlikler yatağında ümitlere sarıldı/ 
Tekrar düşlerindeki umma'lar için 
Şafağa saat tutmaya başladı/ 

Yine günlerden bir gün mahallemizde/ 
Yaşıtım sayılan kendi halinde sessiz / 
Muhterem adında bir kızın/ 
Köşeye çekilmiş /boynu bükülmüş /
ağlanıp sızlandığını gördüm/ içim tir tir titredi/ 
o minik kızın yanına gidip akan göz yaşlarını hemencecik durdurmak istedim/

Sokağa çıkmam  yasak olmasına rağmen/  annemden habersiz  gizlice aşağıya inmeler/
Pencereden hoplayıp  hızlı adımlar/
dış kapıya doğru  ilerler/ 
Portmanto da  asılı sarı papatyalı ceketim/
Ve ayağıma hızla geçirdiğim sarı yemenilerim/ nihâyet soluğu o minik kızın yanında alırım/ 

NEDEN ? diye soramam/ çünkü hıçkıra hıçkıra ağlayan biri karşısında ne sorulur bilemem/ 
sadece sarılırım / 
Nezaket ve rikkatle göğüs kafesime basarım/ 
Gözlerime  uzun uzadıya dolu dizgin duygularla bakar/ 
Yanaklarından aşağıya  süzülen göz yaşları/yüreğimi yaralar/
Bende ellerimle hüzün akan ırmağa dokunurum/ 
çaresizlik sarar  o çocuk bedenimi/ 
Annemin "Deryaa"  sesiyle irkilmiş/  
kapılmış olduğum  duygusal alem dağılmış / 
esefle arkamı döne döne o kızcağıza bakarak  tekrar eve dönerim / 

O küçük iç alemimde barınan şefkatin beni yerimde durdurmayışı/ 
Muhterem'le ruhsal bir yakınlık kurmak isteyişim/ 
acısını anlamaya gayret göstermeye çabalayışım/
bi nebze de olsa onu rahatlatmıştır/ 
hissini / bakışlarında ayine misali yansıtmıştır / 
her zaman o gönül huzurunu hissetmişimdir/