Toprağın bağrında y/atanın emaneti; Kara, Mavi ve Gök Vatan’da aynı nöbet, aynı bayrak, aynı yürek.
V/atan… Bu kelimeyi söylemek bile yüreğe ağır gelir. Çünkü bu toprak parçası yalnızca bir coğrafya değil; toprağın bağrında y/atan ecdadın kanıyla mühürlenmiş, duasıyla bereketlenmiş kutsal bir emanettir.
Her karışında bir iz, her taşında bir hatıra, her dağında bir yemin vardır. Şehit mezarlarının sessizliğinde, gazilerin bakışındaki derinlikte, yaşlı bir ninenin “Allah devlete zeval vermesin” duasında saklıdır bu emanet. Bu yüzden vatan, yalnızca üzerinde yaşadığımız toprak değil; geçmişimizin hatıralarını, geleceğimizin umudunu taşıyan canlı bir hafızadır.
Ve bu hafıza, yalnızca kara sınırlarıyla sınırlı değildir. Kara Vatan, üzerinde yaşadığımız, ekmeğini yediğimiz, suyunu içtiğimiz, mezarlarımızın bulunduğu ana yurttur. Onu korumak, sadece sınır boylarında değil, her evin eşiğinde, her tarlanın başında, her okulun kapısında başlar.
Gök Vatan, kara ve denizlerimizin üzerindeki hava sahamızdır. Bu sahaya yönelen her tehdit, bağımsızlığımıza yönelmiş demektir. Türk Hava Kuvvetleri’nin doktrininde “Gök Vatan’ın güvenliği, Kara ve Mavi Vatan’ın emniyetidir” anlayışı hâkimdir. Artık bu kavram, yalnızca uçaklarımızın uçtuğu gökyüzünü değil, uydularımızı, radarlarımızı, füze kalkanlarımızı ve elektronik harp sistemlerimizi de içine alan geniş bir stratejik alanı ifade eder. Türkiye, katmanlı hava savunma mimarisiyle kendi “Demir Kubbe”sini kuruyor: HİSAR-A+ ve HİSAR-O+ ile orta irtifada, SİPER ile uzun menzilde, KORKUT ve SUNGUR ile nokta savunmasında, Göktürk ve İMECE uydularıyla uzaydan gözetlemede kesintisiz bir milli hava kalkanı inşa ediliyor.
Mavi Vatan ise denizlerdeki hak ve menfaatlerimizi temsil eder. Emekli Tümamiral Cihat Yaycı, bu doktrini şöyle özetler:
“Mavi Vatan, denizlerdeki vatanımızdır. Denizlerimizdeki hak ve menfaatlerimizi, uluslararası hukuka ve milli çıkarlarımıza uygun şekilde korumak, kara vatanımızı savunmak kadar milli bir görevdir.”
Tarih bize şunu öğretti: Üç cepheden birinde zafiyet, diğer ikisini de zayıflatır. Göğü kaybedersen kara tehlikeye girer. Denizi kaybedersen kara nefessiz kalır. Karayı kaybedersen, gök ve deniz yalnız kalır. Vatanı savunmak, bu üç cepheyi aynı anda korumaktan geçer.
Türkiye, bu üç vatanı korumak için tarihinin en kapsamlı milli savunma hamlesini yürütüyor:
• Gök Vatan’da: Milli Muharip Uçak KAAN, insansız savaş uçağı Kızılelma, SİHA’lar Bayraktar TB3 ve ANKA-3, hava savunma sistemleri HİSAR ve SİPER, uydu projeleri Göktürk ve İMECE, elektronik harp sistemleri.
• Mavi Vatan’da: Milli gemi projesi MİLGEM, amfibi hücum gemisi TCG Anadolu, yeni tip denizaltılar, milli torpidolar, sondaj ve sismik araştırma gemileri (Fatih, Yavuz, Abdülhamid Han), deniz karakol uçakları ve insansız deniz araçları.
• Kara Vatan’da: Yerli tank Altay, zırhlı araçlar Kirpi, Vuran, Pars, milli piyade tüfekleri, uzun menzilli roket ve füzeler (BORA, Kasırga, SUNGUR), hudut güvenlik sistemleri ve mayın temizleme araçları.
Bu teknolojiler sadece silah değil; bağımsızlık iradesinin somut göstergeleridir. Geçmişte dışa bağımlılığın nelere mal olduğunu bilen bir millet olarak, bugün yerli ve milli üretimle geleceğimizi garanti altına alıyoruz.
Savunma sanayiinde elde edilen her başarı, aslında ecdada verilen bir sözün tutulmasıdır. Vatan uğruna toprağa düşenlerin geride bıraktığı en büyük vasiyet, “Bağımsız yaşayın” çağrısıdır. Biz bugün bu çağrıyı, gökte KAAN ile, denizde TCG Anadolu ile, karada Altay tankıyla cevaplıyoruz.
Unutmayalım: Vatanı savunmak yalnızca askerlerin görevi değildir. Gök vatanda nöbet tutan pilot, mavi vatanda seyreden denizci, kara vatanda sınırda bekleyen asker aynı vazifeye omuz verir. Ama bu zincirin halkaları sadece cephede değildir: tarlada çiftçi, fabrikada işçi, sınıfta öğretmen, laboratuvarda mühendis, evinde çocuk yetiştiren anne de bu mücadelenin bir parçasıdır.
V/atan, toprağın bağrında y/atanın bize bıraktığı kutsal emanettir. Emanete ihanet, en ağır vebaldir; emaneti yaşatmak ise en büyük şereftir. Bizim yeminimiz, bu emaneti üç cephede de, gökte, denizde ve karada korumaktır.
Durmuş ÇELİKTEN
Eğitimci - Yazar