Son yıllarda dilimize yerleşen yabancı kökenli sözcükler üzerine yazmaya devam ediyoruz.
Bir dilin aynasına baktığınızda, aslında bir milletin ruhunu görürsünüz.
O aynada kimi zaman çiçeklenmiş bir bahar, kimi zaman beton yığınına sıkışmış bir yalnızlık belirir.
Son yıllarda Türkçemizin aynasında sıkça rastladığımız yansımalar ise yabancı kelimelerden ibaret: Viral olmak, defakto sistem, sale, popülasyon, ferment... Bunlardan bazıları.
Her biri bir başka dilden kopup gelmiş, valizini açmış ve yerleşmiş gibi.
Bu kelimeler artık sadece yabancı değil; bizdenmiş gibi konuşuyor, bizimle aynı sofraya oturuyor, bizimle aynı sokağı yürüyor.
Farkında olmadan “viral oldum” diyoruz, “fermente ettim” diyoruz, “defakto kabul gören” diyerek açıklıyoruz durumu. Hâlbuki hepsinin Türkçesi var: Yayılmak, mayalamak, fiilen işleyen bir düzen... Ama o kelimeler artık pek az hatırlanıyor.
Kelimeler, Zamanın Çocuklarıdır
Her kelime, doğduğu çağın, soluduğu havanın bir izdüşümüdür.
Dönem değiştikçe kelimeler de göç eder, yer değiştirir, anlam yeniler.
Eskiden “sayfiye” derdik yazlığa, “ahizeler” kaldırılırdı telefonlarda...
Şimdi bir video sosyal medyada “viral” oldu mu, her köşeye yayılır.
Bu kelimeler zamana uygun, hızlı ve etkili.
Belki de bu yüzden bu kadar kolay yerleşiyor zihinlere. Çünkü zaman, artık sabrı değil, hızı ödüllendiriyor.
Dilin Yorgunluğu
Ama her şey gibi dil de yorulur...
Hele ki kendi kelimeleri hor görülüp yerine yabancı suretler geçirilirse, bu yorgunluk bir siteme dönüşür.
Dil, bize naz yapmaz ama içten içe küser. Bir çocuk gibi kenara çekilir, yerine “cool” kelimeler geçer.
“Satış” değil “sale” caziptir, “nüfus” değil “popülasyon” bilimseldir.
Oysa her kelime, ait olduğu dilde daha derindir. “İndirim” dediğinizde yalnızca fiyat düşmez; içinde bir sıcaklık, bir samimiyet de taşır.
Kibirli ve Yalnız Kelimeler
Bazı kelimeler kibirlidir. Geldikleri gibi konuşmak ister, eğilmezler, bükülmezler. Ama Türkçenin toprağı yumuşaktır, misafire hoşgörülüdür. “Defakto” da yer bulur, “ferment” de... Ancak ev sahibi olarak hatırlamamız gereken bir şey vardır: Her misafir, evin ruhunu değiştirmemelidir.
Misafiri ağırlarken kendi kimliğimizi unutmamalıyız. Kelimeleri sadece moda diye değil, anlamı, duygusu ve yeriyle kullanmalıyız.
Gönül Diliyle Konuşmak
Türkçemiz, yüzyılların göğsünde büyüyen bir çınardır. Kökleri Orhun Yazıtları’ndan gelir, dalları Yahya Kemal’de serpilir, gölgesi halkın türküsüne siner.
Biz bu dili sadece konuşmayız; onunla sever, onunla ağlar, onunla dua ederiz.
İşte bu yüzden her kelimeyi seçerken, sanki bir gül veriyormuş gibi özenli olmalıyız.
"Viral olmak” belki kulağa modern gelir ama “dilden dile dolaşmak” kalbe dokunur.
Son Bahar Cümlesi
Bugün diller değişiyor, dünya küçülüyor, kültürler birbirine karışıyor. Bu kaçınılmaz. Ama unutmayalım: Her millet, kendi diliyle var olur.
Yabancı kelimelerle süslenmiş bir konuşma belki etkileyici görünür ama içtenliğini yitirir.
Dilimizi korumak, onu yasaklarla değil, sevgiyle, bilinçle ve estetikle büyütmekle olur.
Çünkü kelimeler, sadece harflerden değil, bir milletin hafızasından yapılır. O hafızayı yaşatmak da bizim cümlelerimizde saklıdır.