Sinop’un kuzey rüzgârlarıyla şekillenmiş kıyılarında, balıkçı teknelerinin sessizce salındığı, martıların sesinin dalga uğultusuna karıştığı bir şehirde dünyaya gelen Hüseyin Akın, yaşamını, şiirini ve düşünce dünyasını hep denizle yan yana kurdu. Onun edebiyat yolculuğu, sadece mısraların değil, aynı zamanda doğduğu Sinop’un ve yaşamaktan gurur duyduğu İstanbul’un izlerini taşır.

Sinop, coğrafi olarak uç bir noktada olmanın, tarihsel olarak ise köklü bir geçmişin mirasını taşır. Hüseyin Akın, bu mirası hem kelimelerinde hem de düşünce sisteminde taşır. Onun entelektüel yönü, yalnızca çok okumasından değil, doğduğu coğrafyanın insana kazandırdığı gözlem ve sezgi gücünden de beslenir. Akın’ın şiirleri, bir bakıma Karadeniz’in kendisidir. Bazen sakin, dingin ve duru; bazen öfkeli, dalgalı ve sert. Çöl Vaazları ve Yan Tesir gibi şiir kitaplarında, denizin ritmiyle insanın iç ritmi arasında bir bağ kurar. Onun dizelerinde su, yalnızca bir doğa unsuru değil; hafızayı, özlemi ve geçip giden zamanı taşıyan bir varlıktır.

Onun şiirinde deniz, sadece manzara değildir; “zamanı yontan, kıyıyı şekillendiren, insanın içindeki boşlukları dolduran” bir aktördür. Onun mısralarında, kıyıya vuran her dalga bir hikâye, çekilen her su bir eksilme, ufka bakan her göz bir arayış demektir. Bu yönüyle Akın hem bireysel hem toplumsal hafızayı denizin diliyle anlatır.

Sinop’un dar sokaklarında, kıyıya inen patikalarında, limanda balık ağı ören ellerinde gördüğü hayat, Akın’ın eserlerine “yaşanmışlık” olarak yansır. Deneme Yanılma, Kaybolmak İçin Nereye Gitmeli, Hu Dönüşü gibi denemelerinde, Karadeniz’in insanına has ironi, mizah ve sitem tonlarını yakalamak mümkündür. Bu da onun sadece bir şair değil, aynı zamanda bir yaşam filozofu olduğunun göstergesidir.

Hüseyin Akın’ın edebiyat dünyasındaki üretkenliği hem şiir hem de eğitim alanındaki eserleriyle geniş bir yelpazeye yayılır. Diğer şiir kitaplarında da —Sevmek Karanfil ve Kiraz, Ay Tanığım Olsun, Kumaştan Çalan Terzi, Ömrümün Kısa Günü, Babam ile Mersedes ve Tipide Koşu— okuru, gündelik hayatın ayrıntılarından yola çıkarak varoluşsal sorgulamalara taşıyan bir lirizm hâkimdir. Bu eserlerde kimi zaman çocukluk anılarının sıcaklığı, kimi zaman da insanın iç dünyasındaki fırtınalar, imgeler ve metaforlarla yoğun bir biçimde işlenir. Akın, şiirlerinde hem bireysel hafızayı hem de toplumsal belleği canlı tutan bir dil kurar. Eğitim alanındaki kitapları ise onun sadece bir şair değil, aynı zamanda bir öğretmen ve düşünce insanı olarak genç kuşaklara yol gösterici misyonunu yansıtır. Bana Öğretmenini Söyle, Kırk Dakika Koridoru, Bunu Bana Öğretmediniz ve Kötü Öğretmenin El Kitabı gibi eserlerinde, öğretmenlik deneyiminden süzülen gözlemlerini, sınıf içindeki mizahi, düşündürücü ve bazen sarsıcı hikâyelerle harmanlar. Bu yönüyle Hüseyin Akın, kelimenin hem estetik hem de eğitsel gücünü kullanarak, edebiyat ile eğitimi aynı potada eriten ender kalemlerden biri olmuştur.

Yaşamı Şiire, Şiiri Yaşama Katmak

Hüseyin Akın’ın entelektüel yönü, kitaplarının satır aralarında kendini belli eder. O, denizi yalnızca bir imge olarak değil, yaşamın sürekliliğini, değişimini ve kaçınılmaz dönüşümünü sembolize eden bir felsefi öğe olarak kullanır. Karadeniz’in bitmeyen devinimi, onun için insanın öğrenme, arayış ve değişim sürecine denktir.

Aynı şekilde Sinop’un sakinliği, onun düşüncelerinde bir denge unsuru olarak belirir. İstanbul’un karmaşasına karşın Sinop’un dinginliği, Akın’ın edebiyatında nefes aralığıdır. Tıpkı dalgaların arada bir çekilip kıyıyı açıkta bırakması gibi, o da okura zaman zaman durup düşünme imkânı verir.

Akın’ın “sokak sosyolojisi” dediği yaklaşım, edebiyatı sadece yazılı metinlerde değil, insanların gündelik hayatında, sohbetlerinde, jestlerinde ve deyimlerinde arayan bir anlayıştır. Bu bakış, Sinop’ta geçen çocukluk ve gençlik yıllarının, balıkçı kahvelerinde dinlenen hikâyelerin, limanda tutulan nöbetlerin, köylerdeki düğünlerin izlerini taşır. Onun entelektüel tarafı, bu sözlü kültürü edebiyatın rafine diliyle birleştirmesinde saklıdır.

Hüseyin Akın’ın bu çok katmanlı edebiyat anlayışı, 2014 Türkiye Yazarlar Birliği Deneme Ödülü (Hu Dönüşü) ve 2017 ESKADER Şiir Ödülü (Yan Tesir) gibi prestijli ödüllerle de onurlandırıldı. Bu ödüller, onun yalnızca bir şair değil, edebiyatımızın entelektüel damarlarından birini besleyen önemli bir yazar olduğunu teyit eder.

Sinop, İstanbul, Deniz ve Şiir: Dörtlü Bir Kimlik

Hüseyin Akın’ın kimliğini tanımlamak istediğinizde, dört unsur öne çıkar: Sinop, İstanbul, deniz ve şiir. Sinop, onun aidiyetini; İstanbul entelektüel derinliğini, deniz, düşünce akışını; şiir ise bu üç unsurun kelimelere dökülmüş hâlini temsil eder.

O, Sinop’un coğrafi uzaklığını bir yalnızlık değil, düşünsel bir merkez olarak yorumlar. Deniz, bu merkezin sürekli değişen ama asla tükenmeyen enerjisini taşır. Şiir ise tüm bu yaşanmışlıkların hafızaya kazınmış biçimidir.

Hüseyin Akın’ın edebiyatında Sinop, deniz ve yaşam ayrılmaz bir bütün hâlindedir. Onun mısralarında Sinop’un rüzgârı eser, dalgaları kıyıya vurur, martı sesleri kelimelerle yarışır. Denemelerinde ise o kıyıların insanı olmanın getirdiği derin gözlem, sükûnet ve ironi vardır.

Son Söz: Denizle Büyüyen ve Gençlere İlham Veren Bir Entelektüel

Hüseyin Akın, hem bir şair hem bir yazar hem de bir entelektüel olarak, İstanbul’un çok sesli edebiyat ortamında edindiği deneyimleri, Sinop’a da taşıyor. Dünya’nın dört bir yanında katıldığı şiir festivallerinde, dergi toplantılarında ve panel tartışmalarında kazandığı perspektifleri, memleketindeki gençlerle paylaşıyor. Onlara sadece yazma tekniklerini değil, bir yazarın nasıl düşünmesi gerektiğini, bir metni nasıl sabırla olgunlaştıracağını anlatıyor. İstanbul’da yolunun kesiştiği yazar, şair ve akademisyenleri Sinop’taki edebiyat etkinliklerine davet ederek, yerel kültür ortamının ufkunu genişletiyor. Bu buluşmalar, gençlerin sadece kitaplardan değil, yaşayan edebiyat insanlarından da ilham almalarını sağlıyor. Böylece, Sinop’ta edebiyat ve kültür üzerine düşünen yeni bir kuşağın yetişmesine katkıda bulunuyor.

Sinoplu Akın, doğduğu coğrafyayı evrensel bir dile çeviren ender isimlerden biridir. Sinop’un denizi, onun için sadece bir manzara değil; hayatın akışını, değişimini ve sonsuzluğunu öğreten bir öğretmendir.