Çalabım bir şâr yaratmış iki cihân âresinde
Bakıcak dîdâr görünür ol şârın kenâresinde

Nâgehân ol şâra vardım ol şârı yapılır gördüm

Ben dahî bile yapıldım taş ü toprak âresinde

Hacı Bayrâm Velî (nutk-i şerîf)

Turgut Cansever, şehri; ahlakın, sanatın, felsefenin ve dini düşüncenin geliştiği, insanın bu dünyadaki vazifesini en üst düzeyde, varlığının anlamına uygun şekilde tamamladığı bir mekân olarak tanımlar.

Cansever’e göre şehir, insanın hayatını düzenlemek amacıyla inşa ettiği en önemli mekândır ve yaşamın bütününü çerçeveleyen bir yapıdır. İnsanın ürettiği nesne, onun inanç ve düşünce kabullerinin yansımasıyla şekillenir. Diğer bir deyişle, biçim ile inanç arasında ayrılmaz bir bağ ve bütünlük vardır.

Şehirde karşılaşılan özel alanlar, ortak yaşanmışlıklar, inançlar, hatıralar ve dini, ahlaki, içtimai izler, kültürel bir arka plan oluşturur. Evrensel bir karaktere sahip olan medeniyet, aklın ve ilmin doğurduğu birikimle; günün imkânlarını, bilimi ve teknolojiyi kullanarak toplumun ihtiyaçlarını karşılayan, memnuniyetini sağlayan bir şehir kurgular.

Her mekânın farklı hikâyeleri vardır. Bu yönüyle, şehirdeki her bir mekân, birer gündelik yaşam alanı olmanın ötesinde; medeniyet, tarih, kültür, kimlik ve hafıza gibi kavramlarla yakından ilişkilidir.

Mekânlar, toplumsal deneyimlerin ve birlikteliklerin şekillendirip bezediği; ihtiyaçların gönüllerince karşılandığı, kültür ve medeniyetin yansıdığı yerlerdir.

Cansever’e göre, kişilerin yaşadıkları mekâna karşı duyduğu aidiyet, şehir bilincini oluşturur. Bu yapılar, yaşanılan hayatın kültürünü ve tarihini temsil eder.

Şehirlerin kuruluşunun tercih edildiği coğrafi konum; ulaşım yolları, su kaynakları, deprem fay hatları, tarım arazileri, maden yatakları, dağlar, denizler, iklim, jeopolitik durumu, ticaret güzergâhı olabilirliği, sanayi için hammadde imkânlarına yakınlığı, turizim için tarihi ve coğrafi potansiyeli şehrin planlanmasında en önemli etkenlerdir. Şehrin büyüme potansiyeline göre, ana arterler, konutlar, kamu hizmet binaları, eğitim, sağlık ve spor merkezleri ile sosyal alanlar yeterli ve doğru konumlandırmayla planlanmalıdır. Şehrin merkezinin belirlenmesi, caddeleri, sokakları, binaların büyüklükleri Yolların ve yapıların, mimarlık ve mühendislik kurallarına uygun şekilde sağlam inşa edilmesi, asırlar boyunca kalıcı ve işlevsel olmaları açısından büyük önem taşır.

Şehrin yeni bir hüviyet kazanması ve geçmişteki birikiminin oluşturduğu potansiyelin yeni bir açılıma ve genişlemeye ihtiyaç duyduğunda; o yeni durumun oluşturabileceği doğrultuda şehir için yeni düzenlemeler yapılmalıdır.

Kentlerin kültürel kimliklerini oluşturan en önemli unsurların başında mimari yapılar gelir. İbadethaneler (camiler, kiliseler, havralar), kamu binaları, okullar, hastaneler, bedestenler, kültür-sanat merkezleri, tren garları, terminaller, külliyeler, kapalı çarşılar ve alışveriş merkezleri gibi yapılar, şehre karakter ve ruh kazandırır. Yapılarda, bölgenin doğal malzemelerinin kullanılması, kültürel kimliğin korunması açısından önemlidir.

Platon, “İnsanın en büyük hikmeti, şehir kurma hikmetidir.” demiştir. İnsanın arayışları, idealleri, mutluluk kaynakları, kendini yansıtma biçimleri ve inançları, onun hayat hedeflerinin eksenini oluşturur. Öte yandan, “Şehir nedir? Şehir kurma hikmeti ne anlama gelir?” sorularına da cevap bulmamız icap eder.

Şehir, yalnızca farklı insan gruplarının yoğun nüfusla bir arada yaşadığı, ticaretin, eğitimin, kamu kurumlarının, yolların ve binaların bulunduğu bir yaşam alanı değildir. Şehir; içindeki evlerin, sokakların, sosyal alanların, sanayinin, ticaretin ve tarımın toplamından çok daha fazlasıdır. Toplumsal ilişkilerin mekânlara yansıması olarak şehir; geçmişten bugüne birikmiş ve geleceğe taşınacak olan değerlerin, inançların, alışkanlıkların, ideallerin, karşılıklı ilişkilerin, aile yapılarının, oyun ve eğlence tarzlarının, sokaklardaki taş döşemelerinin, binaların mimari tarzlarının ve kullanılan malzemelerin bir bütünüdür.

Bununla birlikte, şehir; evlerin planlarından, güneşin izdüşümüne, suyun akışından iklime kadar pek çok unsurun, insanın arayışları, imkânları ve potansiyeli doğrultusunda şekillendirdiği bir kültür ve medeniyet yansımasıdır. Paylaşmanın, dayanışmanın ve hoşgörünün mekânda somutlaştığı yerdir.

Bir şehrin urgan satılan çarşıları kenevir
kandil geceleri bir şehrin buhur kokmuyorsa
yağmurdan sonra sokaklar ortadan kalkmıyorsa
o şehirden öç almanın vakti gelmiş demektir

İsmet Özel (Esenlik Bildirisi)

Şehir, tarihî tecrübeler doğrultusunda imar edilir ve toplumsal deneyimlere göre şekillendirilir. İnsanların ortak tecrübeleri, bilimsel veriler, mimari kriterler, temel ihtiyaçlar, kullanılan malzemeler ve coğrafi imkânlar, şehrin ana iskeletini oluşturur. Şehrin sosyal alanlarının planlanıp titizlikle işlenmesi, yapıların ayrıntılı mimarisi ve ortak alanların kurgulanması, bin yıllara varan kültürel birikimin yansımasıyla hayat bulur.

Şehri anlamak ve onunla ilgili kanaat sahibi olmak için bakan bir yabancı; bu şehrin tarihî geçmişinden yönetim sistemine, inanç yapısından sanatsal kabiliyet ve zevklerine, toplumun deprem ve diğer doğal afetlere karşı hassasiyetinden tabiatla olan ilişkilerine, hayvanlara karşı sevgisinden doğaya olan saygısına kadar pek çok konuda fikir sahibi olabilir. Toplumun sahip olduğu inanç sistemi; dinî mekânlar, törenler, ibadetler ve önemli dinî gün ve geceler gibi unsurlarla kendini gösterir. Oyunlar, eğlenceler, türküler, ağıtlar, ibadet ritüelleri, sanat unsurları ve cenaze törenleri ise şehrin kültürel mozaiğinin vazgeçilmez parçalarıdır.

Şehri imar ederken nesli ihya etmeyi ihmal ederseniz,

ihmal ettiğiniz nesil, imar ettiğiniz şehri tahrip eder.

(Mimar Turgut Cansever)

 

Kent, toplumun bir yansımasıdır. Mekân, toplumsal deneyimler için ortak bir birliktelik sunar. “Güzellik, hakikatin yapılara yansımasıyla olur.” der Aquinolu Thomas.

 Turgut Cansever’e göre, şehirleşme meselesinin başlangıç noktası; insan ve zihniyet, ev ve mahallenin kurulması ve yönetimi, şehirlerde fiziki ve sosyal örgütlenme, sağlıklı şehirler kurmak ve korumak, şehir ve bölge planlama, güzellik sevgisi ve estetik, imar uygulamaları ve sorunları gibi temel başlıklardan oluşur. Ancak Cansever, yalnızca bu tespitle yetinmez; şehre ve ona ait her unsura derin bir hikmetle bakar, onların ruhuna dokunur ve adeta dertlerine ortak olur.

Medeniyetin aynası olması gereken şehirler, insan fıtratında var olan güzelliğin ve kâinatın bütününe hâkim olan tevhid ilkesinin yeterince yer bulamaması nedeniyle, artık yalnızca şeytani duyguların pençesinde kıvranan bir ihtiraslar yığınına dönüşmüştür.

Günümüzde, özellikle ülkemizde şehircilik açısından doğru bir eylem içinde olmadığımız aşikârdır. Tarih boyunca kadim şehirlere sahip olduğumuzu görüyor ve şehirlerin kültürümüzü ve medeniyetimizi yansıttığını anlıyoruz. Ancak, son elli yılda hızlı ve plansız büyüyen şehirlerimizde çeşitli sorunlar ortaya çıkmıştır.

Yerleşim alanlarının yanlış seçilmesi, binaların plansız ve gereğinden yüksek inşa edilmesi, şehirde ihtiyaç duyulan sosyal alanların; kültür merkezlerinin ve yeşil alanların yetersizliği, kamu hizmet binalarının dengesiz dağılımı, kullanılan malzemelerin tekdüzeliği, binaların iç planlarının sosyal ve kültürel ihtiyaçlara uygun olmaması, dış mimarilerinin tanımlanabilir ve estetik bir kimlikten uzak olması, yolların ve ulaşım hatlarının nüfus yoğunluğu ile sanayi arterlerinin gerektirdiği şekilde planlanmamış olması gibi faktörler, şehirleri yaşanması zor, insanları ise mutsuz kılan mekânlara dönüştürmüştür.

Bütün bunların sonucunda, anlaşılması güç ve kimliksiz şehirler ortaya çıkmıştır.

Mehmet Düğmeci Şubat 2025