Bizi takip eden okurlarımız bilirler 2021 yılı ikinci yarısından bu yana yazılarımıza ara vermiştik. Bir kez daha anladık ki; yazar okurunu, okur da yazarını özleyebiliyor. 
Bazı okurlarımızdan, hele hele arkadaşlarımızdan yoğun istek aldık. Sağ olsunlar. Gösterdikleri ilgi ve alakalarına müteşekkirim.
Okuyucularımızdan ne kadarının hasret duyduğunu bilemem. Ancak gelen mesajlardan arada bir olsa da iki satır yazı yazmayı, okurlarımızla iletişim ve etkileşim halinde olmayı karşılıklı özlediğimizi anlıyorum.
Birbirimizi anlayabileceğimiz ortak bir dili kullanmak, sevgi diliyle kapıları açmak, gülümseyerek ağız dolusu içten kocaman bir merhaba diyebilmek ne hoş. 
Toplum içerisinde yaptığımız konuşmalarda, gazetelerin köşelerinde yayınlanan yazılarımızda kullandığımız kelimelere, kurduğumuz cümlelere bugüne kadar hep dikkat ettik. Aynı duyarlılığı göstermeye devam edeceğiz.
Konuşurken de, yazarken de nasıl bir dil kullanıldığına dikkat etmeli insanlar. Dil vardır adamı rezil eder, dil vardır adamı vezir eder. Bazen canından da ettiği duyulmuştur.
Zamanın birinde bir padişah rüyasında dişlerinin döküldüğünü ve tek bir dişinin kaldığını görür. Uykudan uyanır uyanmaz bir rüya tabircisi ister. Vezirler hemen bir rüya tabirci bulur ve padişahın huzuruna çıkarırlar. 
Padişah rüyasını anlatır; rüya tabircisi de anladığını izah eder: 
"Padişahım bütün yakınlarınız ölecek ve siz yapayalnız kalacaksınız!” der.
Padişah rüya tabircisinin bu yorumu üzerine, "vurun boynunu bu adamın!" der. Rüya tabircisi canından olur.
Vezirler hemen başka bir rüya tabircisi bulurlar. Padişah gördüğü rüyayı tekrar anlatır. Yeni rüya tabircisi şöyle yorumlar: 
"Padişahım, akrabalarınız içinde en uzun ömürlü siz olacaksınız!"
Padişahın içi rahatlar ve adamı altınla ödüllendirir.
Yukarıda anlattığımız hikâyede olduğu gibi, dil vardır kılıç gibi; sahibinin boynunu vurur. Dil vardır yılanı deliğinden çıkarır.
İnsan, dili dişine değil, diline değdirerek konuşmalı. Dile de diline de eziyet etmemelidir. Kelimeleri iki dişi arasında çekirdek çıtlatır gibi ezmemelidir. 
"Dil ile düğümlenen, diş ile çözülmez." diye bir veciz söz vardır. (Kaşgarlı Mahmut)
Zil çaldı, yeni bir eğitim ve öğretim dönemi başladı. Türk Dili ve Edebiyatı okullarda önemli derslerden biridir. 
"Bir dili bilmek demek, konuşulanı, yazılanı anlamak ve bizzat konuşmak ve yazmak demektir. İdeal, bir dilde kullanılan bütün kelime ve deyimleri bilmektir. İşte o zaman, insan geniş duygu ve düşünce dünyasına rahatça açılabilir. Bundan dolayı okullarda büyük önem verilmesi gerekir. Yalnız öğretmenlerin değil ana ve babaların da çocuklarının diline önem vermeleri, onlara bütün kelimelerin doğru söyleniş ve yazılışlarını öğretmeleri gerekir. Çünkü dil bizi hayatta başarılı kılar. Bir insanın bildiği kelimelerin sayısı ne kadar çok olursa onun, anlama ve anlatma yeteneği de o kadar kuvvetli olur." (Mehmet Kaplan)
Yazar ve Şair Yavuz Bülent Bakiler bir konuşmasında; “Bir milletin meydana gelmesinde dilin ve dinin çok büyük önemi vardır. Bu iki kaynaktan bana göre önce dili dikkate almalıyız. Çünkü dil olmazsa din de olmaz” demişti.
Dil, millet dediğimiz toplumların en önemli sosyal varlığıdır. Her şey dille ifade edilir; dilde ifadesini bulur. 
İnsan doğumundan ölümüne sürekli bir yolculuk içerisindedir. Önemli olan yola çıkmak değil, yoldan çıkmamaktır. Allah kimseyi sırat-ı müstakîmden ayırmasın.
Evet, yeniden yola çıkıyor ve yine yazmaya başlıyoruz… Gönülden sımsıcak duygularla bir kez daha “merhaba” diyoruz. Birbirimizi anlayabileceğimiz ortak bir dili sevgi dilini kullanarak. 
Bir sonraki yazıda buluşmak dileğiyle sevgiyle kalın.