Her yıl 10-16 Mayıs tarihleri arasında kutlanan Engelliler Haftası, ülkemizde milyonlarca engelli bireyin toplumsal yaşamda karşılaştığı zorluklara dikkat çekmek ve çözüm önerileri sunmak için önemli bir fırsat sunuyor.

Önceki yıllarda olduğu gibi bu yıl da çeşitli kurumlar tarafından düzenlenen organizasyonlarla engelli bireylerin sesi duyurulmaya çalışıldı.

Ancak her ne kadar bu hafta vesilesiyle farkındalık artsa da, geriye kalan 51 haftada bu farkındalığın ne kadar sürdüğü ve ne ölçüde politika üretimine dönüştüğü tartışmaya açık bir konu.

Devrim Niteliğinde Reformlar

2000’li yılların başından itibaren engelli hakları konusunda atılan adımlar, sadece birer düzenleme değil, çoğu zaman hayatları değiştiren reformlar niteliğindeydi.

2005 yılında çıkarılan 5378 Sayılı Engelliler Hakkında Kanun, engellilik konusuna bir sosyal haklar ve insan hakları meselesi olarak yaklaşılması açısından tarihi bir dönüm noktası oldu.

Bu kanunla birlikte, engelli bireylerin “yardıma muhtaç” kimlikten çıkarılıp, hak sahibi bireyler olarak tanınması yönünde güçlü bir irade ortaya kondu.

Kamuda engelli istihdamı için getirilen kotalar, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) bünyesinde yapılan Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı (EKPSS), evde bakım maaşı uygulamaları ve erişilebilirlik düzenlemeleri bu reformların en somut örnekleri arasında yer aldı.

Bir zamanlar kamu kurumlarında çalışmayı hayal bile edemeyen binlerce engelli birey, artık devletin farklı kademelerinde görev yapabiliyor.

Eğitim ve Sağlıkta Erişim Hâlâ Sınırlı

Ancak tüm bu kazanımlara rağmen eğitim ve sağlık gibi temel haklara erişimde hâlâ ciddi sorunlar yaşanıyor.

Özel eğitim ihtiyacı duyan bireyler için yeterli öğretmen sayısı ve donanımlı okul sayısı yetersiz kalıyor.

Fiziksel engeli olan bireylerin okullara erişimi hâlâ birçok yerde mimari engeller nedeniyle imkânsız hâle geliyor.

Sağlık hizmetlerinde ise erişilebilirlik kadar “uygunluk” da büyük bir sorun.

Randevu sistemleri, muayene süreçleri, ulaşım koşulları gibi birçok aşama, engelli bireyler için ne yazık ki zorluklarla dolu.

Özellikle zihinsel ya da otizm spektrumunda yer alan bireyler için uygun ve anlayışlı sağlık personeli bulmak hâlâ oldukça zor.

Sosyal Hayata Katılım: Engeller Kaldırılıyor mu?

Kültür-sanat, spor ve sosyal hayata katılım, engelli bireyler için çoğu zaman lüks gibi görülüyor.

Oysa sosyal hayat, her bireyin gelişimi için hayati bir öneme sahiptir.

Son yıllarda bazı belediyeler ve Sivil Toplum Kuruluşları (STK) bu alanda çeşitli projeler üretmiş olsa da, bu çalışmalar çoğu zaman süreklilikten yoksun ve sadece “farkındalık etkinliği” boyutunda kalıyor.

Spor alanında ise Paralimpik ve Özel Sporcular gibi organizasyonlarla önemli başarılar elde edilse de, bu başarıların tabana yayılması için daha fazla altyapı ve destek gerekiyor.

Engelli bireylerin kültürel ve sanatsal faaliyetlere erişimini sağlamak da sadece rampa yapmakla olmuyor; erişilebilir içerik üretimi, işaret dili çevirisi, sesli betimleme gibi daha derinlikli çözümlere ihtiyaç var.

Erişilebilirlik Sadece Fiziksel Değil, Zihinsel de Olmalı

“Erişilebilirlik” dendiğinde çoğu zaman akla sadece rampalar, asansörler ya da engelli tuvaletleri geliyor. Oysa gerçek erişilebilirlik, aynı zamanda zihinsel bir dönüşümü de içeriyor.

Toplumun tüm kesimlerinde engelli bireyleri “eksik” ya da “yardıma muhtaç” olarak değil, eşit haklara sahip yurttaşlar olarak gören bir anlayış yerleşmeli.

Medyanın dili, kamuoyunun bakışı ve hatta eğitim sisteminin içeriği bu anlayışı beslemeli.

Engelli bireylerin kendi hayatlarına dair söz söyleme hakkı tanınmalı ve politika üretiminde mutlaka yer verilmeli.

Onlar hakkında konuşmak yerine, onların kendilerini ifade edebilecekleri kanallar oluşturulmalı.

Hatırlanmak Yetmez, Haklar Sürekli Güvence Altına Alınmalı

Engelliler Haftası, elbette kıymetli bir hafta. Ancak bu hafta sadece bir anma ya da kutlama vesilesi olmaktan çıkarılmalı.

Sorunların dile getirildiği ama çözüm önerilerinin unutulduğu bir farkındalık haftası anlayışı artık değişmeli.

Engelli bireylerin toplumsal yaşama tam katılımı için gereken her adım, sadece sosyal sorumluluk değil, anayasal bir görevdir.

Toplumsal eşitlik, sadece sözle değil, kararlılıkla, politika ile ve uzun vadeli yatırımlarla mümkündür.

Unutmamalıyız ki, her birey potansiyel bir engelli adayıdır.

Dolayısıyla daha adil, daha kapsayıcı bir toplum hepimiz için daha yaşanabilir bir dünya demektir.