Modern çağın en çok konuşan ama en az dinleyen insanlarıyız. Konuşulanları ise ne kadar anlıyoruz, o da başka bir konu.

Kalabalıklar içindeyiz ama nedense birbirimize temas etmiyoruz.

Hızla ilerleyen hayatın içinde, biraz durup bir eşe, bir dosta, bir tanışa "Günaydın", "Nasılsın?" demeyi, anlık da olsa bir göz teması kurmayı, az da olsa gönül almayı unuttuk.

Oysa nezaket, insan olmanın ilk adımıydı. Ve ne yazık ki bu dili her geçen gün daha az konuşur hale geliyoruz.

Nezaket, yalnızca kibar olmak değildir; bir başkasının varlığını görmek, onun duygularını dikkate almak, haklarına saygı göstermektir.

Toplumun çimentosu olan bu değer, aslında görgü kurallarının kalbidir. Bugün, ne sosyal medyada ne de sokakta bu inceliğe sık rastlıyoruz.

Sessiz Bir Medeniyetin Kuralları

Görgü kuralları, çoğu zaman fark edilmeyen, ama eksikliği hemen hissedilen sosyal davranışlardır.

Trafikte sinyal vermek kadar, birine kapı tutmak da bir görgüdür. Sofrada başkasını beklemek de öyledir, başkalarının sözünü kesmeden dinlemek de.

Bu kurallar yazılı değildir ama her toplumda bir şekilde içselleştirilmiştir. Çünkü görgü, bireyin değil toplumun ortak değeridir.

Ve ne kadar medeni bir toplumda yaşadığımız, aslında bu kurallara ne kadar sadık kaldığımızla ölçülür.

Küçük Davranışların Büyük Etkisi

Bazen bir teşekkür, bir özür, bir tebessüm her şeyi değiştirir. Çünkü insan, anlaşıldığında değil, saygı gördüğünde güvende hisseder.

Bugün iş yerlerinde, okullarda, sokaklarda yaşanan birçok gerilim, aslında bu küçük ama etkili davranışların eksikliğinden kaynaklanıyor.

Sabah işe geç kalmış bir çalışan, asansörde kendisine “Günaydın” diyen bir mesai arkadaşının o tek kelimesiyle rahatlayabilir. Bir çocuğun gösterdiği küçücük bir incelik, yorgun bir öğretmenin tüm gününe ışık olabilir. Bir yabancının metroda yer vermesi, o gün kötü haberler almış birinin umudunu tazeleyebilir.

Teknoloji İlerlemiş, Görgü Gerilemiş

Elbette hayat değişti. Artık dijital çağdayız, iletişim hızlandı. Ama hız, insanlığın yerini almamalıydı. Cep telefonları sayesinde bir mesajla ulaşabiliyoruz birbirimize, ama duygularımızı yitirmeye başladık. Artık doğrudan konuşmak yerine emoji gönderiyoruz.

Bayram tebriği bile otomatik mesaj haline geldi.

Görgü kuralları, duygunun dijitalleşemediği alanlarda yaşıyor; ama orada bile artık sönükleşiyor.

Dijital görgü diye bir kavram oluştu mesela.

Kimse gece geç saatte aranmaktan hoşlanmaz, grup sohbetlerinde mesaj bombardımanına tutulmak istemez. Ancak çoğu zaman bu sınırların farkına varmıyoruz. Çünkü hız çağında düşünmeye değil, tüketmeye odaklanıyoruz.

Yeni Nesillere Ne Öğretiyoruz?

Bu noktada hepimize büyük bir görev düşüyor. Görgü kuralları doğuştan gelmez, öğrenilir. Ama sadece anlatılarak değil, örnek olarak.

Çocuklarımıza yalnızca akademik başarıyı değil, insan gibi yaşamayı da öğretmeliyiz. Paylaşmayı, dinlemeyi, özür dilemeyi...

Bunlar yalnızca görgü değil, birer yaşam becerisidir.

Nezaketli bireyler yetiştirmeden sağlıklı bir toplum inşa edemeyiz. Çünkü temelinde saygı ve anlayış olmayan hiçbir yapı uzun süre ayakta kalamaz.

Bugün yaşadığımız birçok toplumsal çatışma, kutuplaşma ve anlayışsızlığın temelinde de bu eksiklik yatıyor.

Yeniden Hatırlamak

Belki de şimdi tam zamanı. Yeniden hatırlamak için.

Sabah otobüste göz göze geldiğimiz birine selam vermekle başlayabiliriz mesela. Asansörde birkaç saniye tutup kapıyı beklemek, yanımızdakine "afiyet olsun" demek, birine yer vermek… Küçük, ama insanlık kadar kadim hareketler. Modern hayat bizi robotlaştırmaya çalışsa da biz hala insan kalabiliriz. Ve bu, görgüyle mümkün.

Özetle; nezaket lüks değil, ihtiyaçtır. İnsan ilişkilerinde karşılık beklemeden yapılan küçük iyilikler, toplumları daha yaşanabilir kılar.

Görgü kuralları işte bu iyiliklerin yol haritasıdır. Nezaket ise bu yolculuğun en sadık rehberidir.

Birbirimize daha az bağırıp daha çok dinleyelim. Daha az konuşup daha çok anlayalım.

Görgüyü her zaman hatırlayalım, asla unutmayalım. Çünkü bazen, bir toplumun kaderi, birinin diğerine nasıl davrandığında gizlidir.