Yaz mevsimi camilerimize ayrı bir bereket ve canlılık getiriyor. Öğle ezanıyla birlikte minarelerin gölgesinde çocuk sesleri yükseliyor.

Kur’an kurslarına katılan yavrularımız, sadece ders saatlerinde değil, vakit namazlarında da camiye geliyor.

Kimi heyecanla cemaatin arasında saf tutuyor; kimi ise namaz kılınan yeri görmek, tanımak ve anlamak için cami atmosferini solumaya çalışıyor.

Bu manzara, bir toplumun geleceğine dair umut veren sahnelerden biri. Ancak bu umut dolu tabloya zaman zaman gölge düşüren tutumlarla karşılaşmak da mümkün.

Caminin içinde çocukların fısıltıları, yer değiştirme çabaları ya da meraklı bakışları bir anda sert uyarılarla bastırılıyor. "Sus!", "Otur yerine!", "Çık dışarı!" gibi sözler ya da el kol hareketleriyle yönlendirilen çocuklar, camideki varlıklarının âdeta bir "sorun" gibi görülmesinden ne anlar?

Peki aynı camide, vaaz sesini bile bastıran yüksek sesle birbirleriyle konuşan yetişkinlerin sohbetlerine neden aynı tepki gösterilmez? Çocuklar azarlanırken, neden yetişkinler görmezden gelinir? Bu çifte standardın adı nedir? Cami âdabı mı, güç ilişkisi mi?

Sessizlikten Önce Sevgiyi Öğretmeliyiz

Bir çocuk camiye neden gelir? Merakla, hevesle, bazen ailesini taklit ederek, bazen sadece oradaki kalabalığı izlemek için... Ama en önemlisi: Sevmek için gelir. Zorla değil.

O çocuk, belki henüz huşuyu bilmez ama huzurun ne olduğunu hisseder. Saf tutmayı öğrenmeden önce caminin kokusunu, halının yumuşaklığını, minberin yüksekliğini tanır. Orada kendini güvende hissederse bir daha gelir; korkarsa, bir daha uğramaz.

Cami âdabı, evet, sessizliği, saygıyı ve düzeni gerektirir. Ancak bu kurallar, sadece çocuklara değil, herkese eşit şekilde uygulanmalıdır. Aksi hâlde cami, bazılarına "sessiz olun" denilen, bazılarına ise "idare edin" denilen bir yere dönüşür.

Büyükler Konuşur, Küçükler Susar mı?

İbadet sırasında yüksek sesle konuşan, dedikodu eden, hatta politik tartışmalara giren yetişkinleri görmezden gelmek; ama bir çocuğun fısıltısını hemen bastırmak, cami kültürümüzde ciddi bir dengesizliğe işaret eder.

Sorunun kaynağı belki de şu: Gücü yeten, sadece yetene mi söz söylüyor?

Küçükleri azarlamak kolay. Ya büyükleri susturmak? Sanırım cesaret ister.

Bu noktada cami görevlilerine de önemli bir görev düşüyor... İmamlar ve müezzinler yalnızca namaz kıldıran, camiyi temiz tutan kişiler değil; aynı zamanda toplumu yönlendiren, eğiten ve örnek olan şahsiyetlerdir.

Bir çocuğa camiyi sevdirmek, ona bir ömür boyu sürecek bir ibadet sevgisi kazandırır. Tersine, bir uyarıyla, bir azar ile kalbini kırmak; onu belki bir daha dönmemek üzere camiden uzaklaştırabilir.

Biraz Hoşgörü

Cemaatin içinden bir ses şöyle diyorsa: "Ya büyüklere de sus deyin ya da küçüklere sabredin," orada bir iç muhasebe şart demektir.

Çünkü cami, sadece Allah’a yönelinen bir ibadet mekânı değil, aynı zamanda toplumsal bir aynadır. Bu aynada hoşgörü, sabır ve adaletin yansıması görülmelidir.

Camiler, küçük-büyük demeden herkesin kendini güvende hissettiği, sevildiği, değerli olduğu bir yer olmalıdır.

Camideki çocuk, sadece geleceğin cemaati değil; bugünün en masum misafiridir. Onlara nasıl davrandığımız, aslında dinimize, değerlerimize ve birbirimize nasıl yaklaştığımızın bir ölçüsüdür.

Unutmayalım: Cami terbiyesi yalnızca susmak değil, anlamak ve sabretmektir.