Sinop'un büyüleyici maviliklerinde uçar kuşlar gagaları mühürlü 
Seyyit İbrahim Bilal Camii nin minarelerinden semaya  yükselir ezanlar  ayın on dördü gibi /
Şehri sarar bediülcemal, âsude bir hâl alır mutluluğun başkenti /
Seyyid Bilal'da Mezar taşlarının hamuşane  sükûtî/ 
Bir Tekfur ki tekellüm-i samit'tir her an nedameti/ 
Bu içe işleyen sessizlikte bi onun sesi yankılanır sadıkî / 
İskelede nazlı gemiler nöbetdâr şehre pasban olmuş erketeci/
Ey Sinop bu gece de  yine ruh-ı revansın 
bekâ-billah, şenlikli / 

Elinde fenerle Sinop'un sokaklarında dalgın dalgın gezen Diyojen ve kelbî / 
Umumca maruf olduğu mahlasıdır şehrine şöhreti/ 
Geziyor kıyafet i mahsusası ile  filozof kisveti/
Ey Diyojen Geçmişin sokaklarına  ışık mı tutuyorsun tahkîkât i keşfî / 
Gayri geleceğin yollarına doğru fenerle 
keşfîyyât ı nâfi / 
Hâlâ insanlığın felsefesini mi sorguluyorsun taâccüb / 
Yoksa insan oğlunun türlü girdiği kılıklarda sahnelediği iki yüzlü oyunlarına mı  kıkırdıyorsun kıs kıs garip/ 

Sinop gözlerim kadar kömür karası şimdi / 
Saatler tam on ikiyi vurur kavlî / 
Altın sırmalı siyah pelerinli  bir kül kedisi / 
Meftun eyler göreni isterse olsun kalb i kâsî / 
Tek çıkışı olan sarayın güvencesi/ 
Ayağına getirir kaybolan pabucu seher yelinin efendisi/
Yeni açılmış gonca gül gibi  sabahın ta kendisi/ 

Renkler kayboldu bu gece 
Yer siyah 
Gök siyah 
Deniz siyah 
Sinop siyah 
Sen  siyah 
Ben siyah 
Aşka tutuşmuş  |Ayn| siyah 
Meşûr'un Sultanıdır  |Şın| 
Ayn'ın yanında durduğu için "el birlikci" hükmü giydirilmiş |Şın| siyah 
Ayn ve Şın'a sadakat yemini yapmış |Kaf| siyah 
A  Ş  K   siyah / 
Masamda duran hokkadaki mürekkebime sırıl sıklam boyanmış müptela divitim siyah/ 
Sülüs'le nakşettiğim Ayın|Şın|Kaf  
İki eli  a ş k bulanan kağıdım siyah 

Al götür renkleri bu gece/ 
Rüyalarında dahi  harikalar diyarına gidemeyen yetim yetema çocukların o buruk dünyasına/ 
Al götür renkleri bu gece/   
Hışıltıyla inleyen gerdanını sabrın kolyesiyle süsleyip kara ölümün kıyısında çaresiz bekleyene/ 
Al götür renkleri bu gece/ 
Helal rızkın ayazında çatlayan ellere merhem ola/
Al götür renkleri bu gece/
Şiirin kutsallığını  bilmeyen yürek zarı marazdan ibaret hatırsıza,üç kuruşa şu'le-i şiir satan şairlere/  
Al götür renkleri bu gece/ 
Fikir hamlığı gönül çoraklığı olan topraklara/ 
Ve al götür renkleri bu gece/   
Prangalarından kurtulmuş esarete diz çöktürmüş  özgür mukaddes ruhların mücadelesine / 
Al götür renkleri  bu gece/ 
Oldum olası cenk eden Hak  ile Bâtıl'ın meydan harbine, ki Hak olan azze ve celle galip gele / 

Şiirlerim bu gece de ateş-zebân/ 
Bu gece de bil ki abakıymış ateş-i cevval /
Hem cayır cayır hem şûrîde-hâl / 
Yakıyorum  içimde  gönlün kanatlarını zira şikeste-dil/ 
Yakıyorum içimde hüsn'ü korkutan guryabanileri/ 
Yakıyorum içimde Nemrut'u ve ateşini/ 
Yakıyorum içimde Gayyâ'yı ve yedi kat Cehennemin ta kendisini/ 
Yakıyorum içimde  cümle alemin cümlesini/
Bileyip duruyorum içimde Azrail'e meydan okuyan keskin ölümsüz kahraman kılınçları/

Ey Kalbime çöken güneş yetmiyor mu beni yakışın / 
Arza savrulan küllerimi mi toplasınlar/
Yeniden a'mak-ı kulub'u vîrân mı etsinler/
Yetmedi ruhumu zabt edip çile ülkesine  elleri bağlı sürgün ettin /
Yetmedi köle pazarında kederin efendisine sattın/ 
Yetmedi gönlümdeki bin bir gece masallarını nasılda yerle yeksan ettin /
Yetmedi kendini bahr-i muhit ile kapladın/   
Yetmedi aşılmaz kaf dağının ardında kendine bir saray yaptın/

Kuzeyin o ulaşılmaz buzlu dağlarında sıcacık güneyin ilk baharını görürüm halbuki/ 
Gökyüzünün güneyindeki yıldız kümesini asarım o bahara zahir/  
Güzelliğiyle süzülen,süslü hintli bir gelin gibidir bahar/  
Mor,pembe,beyaz,sarı tüm çiçekleri/ 
Ağaçların ıslık çalan hafif esintili rüzgarla seremonisi ve onlara danslarıyla  eşlik eden yaprakları/ 
Dallarda salım salım sallanan sulu sulu erikler/
Yeşeren gürül gürül akan eşsiz ümitler/ 
|Ey sevgilim|
Öyle bir zirve ki envar ı bahr-i muhit ile çevrili/
|Orada |
Sesini duymalısın içimdeki Hüdhüd'ün nasıl Süleyman'a《as》şakıyışını/ 
Kafdağı'nda sîmurgu aramaya koyulan hüdhüd ve huma/ 
|Kalp şühûd|
Rivayet o dur ki Huma kuşunun gölgesi kimin başına düşse o padişah ola,devletin saadeti ihsan oluna/ 
O karlı dağda  gözlerden ırak nâdir yerlere ektiğim toz pembe bakışlı kurretü'l-ayn çiçekleri koca koca açıyorlar/ 
Gözlerimin pınarlarıyla sulanıp boy veriyorlar/ 
Nefesleri lavanta çiçekleri gibi kokuyor/ 
Gülüşlerinde umudu damıtıyor neşe ve sûrur/
Düşlerin ölümüne tanık olmuyor /
Hayallerin hazan denizinde  boğulmasından endişelenmiyor/ 
Çünkü biliyor ki kurretü'l-ayn olmak göz aydınlığından ve sevinçten ibaret / 
Gök bulutları gibi parçalanma yoktur,ferahlık ve şâd çoktur/ 
Etraflarında ihya'nın kahramanı rengarenk ışıl ışıl  kelebekler/ Pır pır  uçuşuyorlar/