Eylül, Sinop’a bu yıl usulca geldi.
Ne bir gürültüyle ne de aceleyle…
Sanki yazın son nefesini tutmuş, kışın ilk fısıltısını taşıyordu.
Güneş hâlâ gökyüzünde gururla süzülse de, ışığı artık daha yumuşak, daha düşünceliydi.
Sararmış otlar, yazın kavurucu sıcağından arınmış gibi, yeniden yeşile dönüyordu.
Doğa, kendi döngüsünde bir kez daha umutla başlıyordu...
Ama insanın içindeki mevsim, takvimle yarışmaz.
Bulutların Ardında Saklanan Hüzün
Sinop’un göğü, biz orada bulunduğumuz zaman diliminde yer yer bulutlandı.
Yağmur, bazen ince ince, bazen inatla yağdı... Sokaklar ıslandı, kaldırımlar parladı. Deniz, griye çalan bir maviyle dalgalandı.
Ama ne yağmurun serinliği ne de rüzgârın dokunuşu, içimdeki soğuğu anlatmaya yetti.
Ellerimi ovuşturup durdum geceleri... Üşümemek için değil sadece; belki biraz ısınmak, belki biraz unutmak için.
Ama insanın gönlündeki soğuk, hava durumuyla değişmez.
Temmuz gelse, güneş tam tepeye çıksa bile, o soğuk yerli yerinde durur.
Doğanın Dirilişi, İnsanın Sessizliği
Otlar yeşerdi, ağaçlar yeniden canlandı. Kuşlar sabahları daha neşeli ötüyor gibiydi.
Sinop’un sokaklarında yürürken, doğanın bu yeniden doğuşuna tanıklık etmek insana tuhaf bir huzur veriyor.
Ama aynı zamanda bir çelişki: Dışarısı canlanırken, içimde bir şeyler soluyordu.
Belki bir eksiklik, belki bir özlem…
Belki de sadece Eylül’ün insan ruhuna dokunan o melankolik parmak izi.
Gönüldeki Soğuk: Mevsimlerin Ötesinde Bir Hava Durumu
Gönüldeki soğuk, meteoroloji raporlarıyla açıklanamaz.
Ne sıcaklık haritasında görünür ne de rüzgâr yönüyle ilgilidir.
Bu soğuk, bir hatıradan, bir eksik cümleden, bir yarım kalmış vedadan beslenir.
Temmuz sıcağı bile ısıtamaz onu... Çünkü bu soğuk, güneşle değil, insanla ilgilidir.
Belki bir gülüş eksik, belki bir ses…
Belki de sadece bir “iyi ki varsın” cümlesi.
Sonbaharın Sessiz Öğretisi
Eylül, Sinop’ta sadece bir ay değil; bir öğretmen gibiydi... Sessizce geldi, çok şey öğretti. Doğanın döngüsünü, insanın iç döngüsüne tercüme etti. Her yağmur damlası bir düşünceye dönüştü. Her serin gece, bir iç hesaplaşmaya...
Ve ben, ellerimi ovuştururken, sadece üşümeyi değil; hatırlamayı, özlemeyi ve kabullenmeyi de öğrendim.
Eylül bitti belki ama içimde bıraktığı iz, takvimden silinemez.
Sinop’un sokaklarında yürürken, artık sadece ayak sesimi değil; kendi içimi de dinliyorum.
Çünkü bazen en derin mevsim, insanın kendi içindedir.