İnsanın dünyaya verdiği anlam, onun yürüdüğü yolu, baktığı yeri, yazdığı satırı belirler. Dünyayı nasıl anlıyoruz? Şehri hangi kelimelerle kuruyor, mahallemizi hangi seslerle anlatıyoruz? Belki de asıl mesele tam burada: Görüleni kayda geçirmekle, ona ruh katmak arasında derin bir uçurum var. İşte bu uçurumun kıyısında yürüyen, kalemini yalnızca haberin değil, bir kentin hafızasının taşıyıcısı kılan bir isim var Sinop’ta: Cengiz Demirel.

Onun yazılarında satırlar değil, sokaklar akar; manşetler değil, insanların ömrü birikir. Kalemiyle sadece olup biteni değil, olup bitenin insanda bıraktığı izi anlatır. Çünkü onun dünyası kelimelerle değil, anlamla kurulur. Bazen bir yazı, sadece haber değil; şehrin aynası olur. Bazen bir gazeteci, yalnızca aktaran değil; kentin hatırlayan yüzü olur. İşte Cengiz Demirel, tam da budur: Bir belleğin sesi, bir kentin vicdanı.

15 Eylül Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Cengiz Demirel’in kalemi sadece mürekkep değil, zamanla işlenmiş bir duyarlılığın taşıyıcısıdır. O, haberi “veren” değil, haberin ardındaki sesi, sessizliği ve çoğu zaman görmezden gelineni duyan bir gazetecidir. Kaleminin ucunda yalnızca bilgi değil, vicdan, kültür ve zamanın nabzı da vardır.

Cengiz Demirel için gazetecilik, bir meslekten fazlasıdır; bu topraklara tutunmanın, yaşadığı şehre karşı sorumluluk hissetmenin adıdır. Onu yalnızca bir haber kaynağının peşinde koşarken değil; bir sokak aralığında eski bir evi dinlerken, bir yaşlının anlattığı anıyı not alırken, bir kültürel mirasın kaybolmaması için çırpınırken de görebilirsiniz. Çünkü onun gazeteciliği, kâğıda değil kalbe yazılır.

Gazetecilik, denir, gündelik olanın kroniğidir. Ama Demirel’in yazılarında gündelik olanın arkasında bir hikâye, bir insan, bir kent vardır. Sinop’un geçmişine, bugünüyle geleceği arasında bir köprü kurar. Onun yazılarını okurken fark edersiniz: Bir gazete yazısı bazen bir romanın taşıdığı duyguyu, bazen bir belgeselin verdiği bilgeliği sunabilir.

Sinop için ise Cengiz Demirel, sadece bir gazeteci değil; yaşayan bir hafızadır. Şehrin sokaklarıyla kurduğu bağ, onun yazılarında hayat bulur. Bazen bir esnafın hikâyesi olur bu, bazen bir çocuğun hayali, bazen de yok olma tehlikesi altındaki bir taş yapının sessiz çığlığı. Demirel’in kalemi, Sinop’un nabzını tutar ama aynı zamanda onun ruhunu da taşır.

Bir gazetecinin asıl gücü, sesi en çok duyulanı değil; sesi en az çıkanın sözünü büyütebilmesidir. Cengiz Demirel, tam da bunu yapar. Kalemini yukarıdan değil, içeriden ve yakından kullanır. Şehre dışarıdan bakan biri değildir; tam tersine, mahallenin içinden bir tanıktır. Bildiğini değil, gördüğünü değil, hissettiğini de yazar.

Bugün birçok yerde habercilik dijital algoritmaların, anlık dikkat ekonomisinin oyuncağına dönüşmüşken; Cengiz Demirel hâlâ sahada, hâlâ insanın gözüne bakarak soruyor, dinliyor ve yazıyor. Onun gazeteciliği hızlı değil ama derindir. Güncel değil ama kalıcıdır.

Ve belki de en önemlisi, onun yazılarında sanat vardır. Çünkü yazmak, sadece kelimeleri dizmek değil, anlamı örmektir. Cengiz Demirel, anlamı örerken kendini unutmayan, şehrini unutturmayan bir kalemdir.

Kalemin ucunda sanat var. Kalemin ucunda Sinop var. Kalemin ucunda Cengiz Demirel var.