Ne günler yaşadık. çocukluk yıllarımız mahalle çeşmelerinden su taşımakla geçti. o yıllarda evlerde su yoktu, mahalle çeşmeleri ve kuyular vardı. mecburen hergün abim ve ben, enaz üç dört sefer yapardık mahalle çeşmesinden eve su taşırdık. İstanbul zeytinburnu yeşiltulumba'da oturuyorduk. adı bile tulumba yani su çekme mekanizması. yan mahallemizin adı sümerdi ve burada'da artezyen durağı vardı; yani su çıkan yer.  yıllar sonra ilk defa bahçemize çeşme yapılınca ne çok sevinmiştik, bizim için çok lükstü o vakitler, ne demek bahçemizde artık bir çeşme vardı.
Gençlik yıllarımızda ise, artık kuyruklardaydık. paran olsada bir ihtiyacını giderebilmek için, önce nerede olduğunu bulman sonrada kuyruğa girmen ve saatlerce beklemen gerekirdi. sıra sana geldiğinde eğer bitmediyse alabilirdin ihtiyacını. yoksa günlerce beklemen gerekirdi. en temel ihtiyaçların için bile durum aynıydı. yağ kuyrukları, tüp kuyrukları, yakıt kuyrukları, ne kuyruklarda bekledik be, ne günlerdi o günler. birde her nedense hep chp iktidarda olduğunda bu kuyruklar oluşuyordu. 
Derken doksanlı yılların başıydı ve istanbul susuzluklarla boğuşuyor, çeşmelerden haftada bir, birşey akıyordu lakin pekte suya benzemiyordu. şehir çöp dağlarından geçilmiyor doktorlar veba salgını uyarıları yapıyordu. hatta ümraniyede hekimbaşı çöplüğü gaz sıkışmasından infilak ediyor, ve 39 vatandaşımız bu patlama sonucu vefat ediyordu.  kış ayları ise tam bir felaket yaşanıyordu. hava kirliliği öylesine had safhaya yaklaşmıştı'ki, maskeyle gezer olmuştuk hastaneler nefes darlığı çeken hastalarla dolup taşıyordu. ve yine belediyenin başında ne hikmetse chp vardı. ikibinli yıllara gelirken, ülkemiz bunalımlar ve kaos ortamında enflasyonun pençesi altında can çekişiyordu. hastanelerin durumu içler acısı, hastalar tedavi olamıyor ve ilaçlarını alamıyorlardı. insanlar paraları olmadığı için hastalarını tedavi ettiremiyor, hasta ölse parasını vermeden cenazesini morgdan alamıyordu. hatta tanıdığım bir arkadaşım morgdan cenazesini çalmak zorunda kaldığını anlatmıştı.
emekliler maaş kuyruklarına gecenin üçünde giriyor, bazende banka önlerinde maaş kuyruklarında hayatlarını kaybediyorlardı. ne hikmetse  ssk'nın başında bugün'ki genel başkanı kemal kılıçdaroğlu vardı ve ssk'yı batırmıştı.
eğitim yuvası okullarımız eğitim yapılamaz hale gelmiş her derslikte  seksen ila doksan öğrenci eğitim almaya çalışıyordu. ders kitaplarını bulmak ise tam bir işkenceydi. 
hükümet imf kapılarında dilenci durumuna düşmüş, imf şefi cottarelli'nin adını hepimiz ezberlemiştik. bu isim başbakandan bile daha önemli hale gelmişti. memur maaşları bile 17 ağustos depreminde gelen yardımlarla ödenmişti. 
ve yine iktidarda chp ve ortakları vardı. çok çekti bu millet çok, ne vakit durumu düzeltebilecek iktidarlar gelse alaşağı edilir ülkemiz ve milletimiz yokluklara ve chp'ye mahkum edilirdi. 
Nihayet son onaltı yıldır ülkemizi yöneten, yedi düvelin saldırısına tüm engelleme ve darbe girişimlerine rağmen, ülkemizi hayal bile edemeyeceğimiz seviyelere yükselten, sorunları bitirebilmek için gece gündüz çalışan, Recep Tayyip Erdoğan gibi bir liderimiz, ve tecrübeli kadrolardan oluşan Ak Parti iktidarı var. işte küresel şer güçlerin hazmedemediği bu. onlar yine emir alan güçsüz TÜRKİYE'yi arıyorlar, şimdi karar siz değerli milletimizde. ya size değer veren, efendiniz değil hizmetkarınız olan Recep Tayyip Erdoğan ve Ak Partiye oyunuzu vererek, Güçlü ve Büyük TÜRKİYE'yi hep beraber kuracağız, yada tarihte geri geri giderek, küresel şer güçler ve içimizdeki uzantılarının önlerinde boynumuz bükük emir alan güçsüz ve yokluklar ülkesi durumuna yeniden dönüş yapacağız,sakına olmaz öyle şey demeyin. çünki muhalefet açık açık tüm yatırımları durdaracaklarını eskiye döneceklerini ekranlar önünde ve mitinglerde bangır bangır söylüyorlar. son karar sizin ve son pişmalık fayda etmez vesselam..