Sevgili hemşehrilerim,
tam 12 yıl önce bugün aşağıdaki yazıyı kaleme almış ve Ortadoğu'daki baskıcı rejimlerin tehlikede olduklarını ve yıkılacaklarını 
yazmışım. Yazım ve içeriği güncelliğini bugünde koruduğu, Ortadoğu ve dünya'daki birçok olaya hala ışık tuttuğu için sizlerle paylaşmak istedim.
Üzerinde yaşamakta olduğumuz yer küre, son 10 yıl içerisinde takibi pek kolay olmayan
bir hızla değişmektedir. Her yeni gün, bilim ve teknik alanında insanı
hayretlere sürükleyen icatlar olurken, sosyo-politik platforlar da da beklenmedik
değişiklikler yaşanmaktadır.
 
Gerek bilim ve teknikte, gerekse sosyo-politik düzlemde cereyan eden olaylar,
insanlık aleminin başlangıcından günümüze elde etmiş olduğu birikimlerin
semeresidirler!
 
İşte bu gerçekten yola çıkarak 11 Eylül 2001 tarihinde ABD`deki Dünya ticaret
merkezi kulelerine yapılan menfur terörist saldırısından bu yana ençok sorulmakta
olan;
Terörün kaynağı nedir?
Islam Fundamentalizmi nedir?
Islamcılık nedir?
Demirperde`den sonra yeni dünya düzeninin düqşmanı Islam mıdır?
gibi sorulara daha kolay cevap verebilmek için bazı terim ve gerçeklere açıklık getirmek
elzem olmuştur.
 
Tarihsel süreç içerisinde, Ortadoğu ve Kuzey Afrika`yı biçimlendiren, ekonomik,
sosyal ve politik değişimin ardındaki itici güç, Islam olmuştur.
Bu bölgede yıllar geçtikce artan bir ivme ile devam etmiş olan toplumsal gerginlikler
ve ciddi ekonomik sorunlar islamcılığın yükselmesine sebep olmuştur. İslamcılığın
yükselişini artıran faktörlerin baçında ise Petrol gelirlerindeki dalgalanmalar
gelmektedir.
 
1970`lerde ve 1980`lerin başında ekonomik ve toplumsal meselelerde, petrol
gelirlerindeki artışa bağlı olarak önemli ölçüde bir başarı sağlanmıştır.
1990`dan sonra ise ekonomik yapı bu bölgede çökmüştür. Hızla artan nüfus ve işsiz
sayısı bölgede ki toplumsal olaylarıda körüklemiştir. Ortadoğu ve Afrika hızla
artan nüfusunu besleyemeyen dünya`daki tek bölge haline gelmişdir!
 
Bu bölgelerdeki Askeri harcamalar çok yüksektir. Çünkü bölgedeki ülkeler
nezdinde askeri ve iç güvenlik harcamaları; sivil görevler karşısında öncelik
taşımaktadır. Bu ülkelerin pek çoğunda silah ithalatı için ayrılan bütçe, gıda
ithalatına ayrılan bütçeden oldukca yüksektir ve bu fakir ülkelerin fakir halkından
kısılan paralar silah alımı yoluyla zengin Batılı veya doğulu büyük devletlerin halkına
refah olarak sunulmaktadır!
 
Bu bölgede, başta petrol olmak üzere tüm hammadde kaynaklarıınn, Batı destekli
otoriter rejimler tarafından hoyratça israf ediliyor olmaları, toplumsal muhalefetin,
hem Batıya hemde hakim otoriteye karşı tepki olarak doğmasına sebep olmuştur.
Bölge ülkelerinde hakim din islam, hakim unsurda müslüman kitle olması hasabiyle
toplumsal muhalefetin merkezlerinide camiler oluşturmaktadır.
Bu sebepten ötürübölge
ülkelerindeki adaletsiz yönetim ve yöneticilere karşı yapılan toplumsalhareketler, bölgede
çıkarları bulunan ülke ve gruplarca Islam Fundemantalizmi olarakadlandırılmaktadır.
 
Konumuzun iyi anlaşılabilmesi için "Islamcılık" ve "Islam Fundementalizmi" gibi
kavramlara açıklık getirilmesi gerekmektedir.
 
Islamcılık ve köktendincilik`le alakalı batılı bilim adamlarının
tanımlamaları;
 
Burgat (1995a:13): Islamcılık; Islami referansların ve islamın temel kaynaklarının
belirli politik amaçlar için kullanımıdır.
 
Hobsbawm (1994:582): Islami kökten dincilik; insanların güvenilmez ve
popülerliğini yitirmiş hükümetlere karşı kitlesel olarak harekete geçmesidir!
 
Vogt (1992:201): Islam Kökten dinciliği; Ana gaye olarak mevcut olan ama adaletsiz
sosyal ve siyasal düzeni değiştirmek ve sonrada Kur`an da ileri sürülen doğru kişisel
davranış ve sosyal adaleti vurgulayan teolojik ve hukuksal esaslara dayalı yeni bir
toplumsal düzen kurmak amacını güden bir kitle hareketidir.
 
Naim (1996:12): Islamcılık; Ortadoğu ve Kuzey Afrika`daki baskıcı ve başarısız
rejimlerinin insancıl özrüdür.
 
Youssef Choueiri (1996:19-33): Islamcılık, batılılaşmış teknokrat yönetici sınıfa karşı
siyasi bir başkaldırının yanı sıra, hem sosyal bir eleştiriyi, hemde ulusal bir diriliği
temsil etmektedir.
 
Yukarıda yer almış olan tanımlarda Islamcılık ve Islam Fundementalizmi;
- Toplumsal eşitsizliklere ve adaletsizliklere karşı bir başkaldırı,
- Baskıcı rejimlere karşı muhalefet,
- Halkının nezdinde güven ve meşruluğunu yitirmiş olan hükümetlere karşı bir
   kitle hareketi,
- Adalet, hukuk ve eşitlik... olarak tanımlanmaktadır.
 
Islam Köktendinciliğinin yanlış anlaşıldığını savunan batılı yazarlarda vardır.
 
Örneğin;
Burgat (1995b:36); "Hareketlerin farklılığı ve şiddet yanlısı olmayan islamcı kitleler
gözden kaçırılmaktadır".
 
Waterbury (1994:23-47): Islamın aşırı ve şiddet yanlısı biçimlerine dikkat çeken
Batı, daha derinde yatan tarihi meseleleri, ekonomik sorunları ve toplumsal güçleri
görmezlikten gelmektedir"!
 
Utvik (1994:4): "Islamcı hareketlerin niçin ortaya çıktığı batı tarafından
anlaşılamamıştır."
 
Kanaatimizce engerçekci ifade Waterbury`in yukarıdaki ifadesidir. Çünkü Batı,
Ortadoğu ve Kuzey Afrika`daki problemlere yaklaşırken hep kendi zaviyesinden
bakmış, kendi çıkarlarını gözetmiş ve bunları koruma yoluna gitmiştir. Gerçektende
problemlerin çözümünde, tarihi meseleleri, ekonomik sorunları ve toplumsal güçleri
görmezlikten gelmiştir.
 
Bunun anlamı; tarihi meseleleri, ekonomik sorunları ve toplumsal güçleri dikkate
alarak yapılacak tesbitler ve bunların çözümü için ileri sürülecek fikirlerin daha
gerçekci ve barışcı olacağıdır.
 
Bugünkü problemi anlayabilmek için aşağıdaki gerçekleri iyi bilmek
gerekmektedir.
 
1) Islam köktendinciliğini kamçılayan güç, petrol ihraç eden ülkelerin, kendi
denetimleri dışında bir ekonomik gelişmeye açık olmayı beceremeyen ya da
istemeyen Otokrat (despot) yöneticileridir.
 
2) Petrol ithalatçıları (Batılı ülkeler), petrol ithalatlarını silah ihracatıyla geniş ölçüde
dengelemeye çalışmışlardır! Bunun sonucunda da Petrol ihraç eden ülkelerin halkları
petrol gelirinin rafahından yararlanamamışlardır. Mısır, Iran, Irak, Ürdün, Fas, Sudan,
Tunus, Suriye, Yemen gibi islam ülkelerinin akar-yakıt ihracatından elde ettikleri
gelirler bu ülkelerin askeri harcamalarına dahi yetmemektedir! Yani bu ülkeler, satın
aldıkları silah ve teçhizatın parasını ödeyebilmek için petrol gelirinden elde ettikleri
paranın yekunundan daha fazlasını ödemektedirler!*
(Kaynak: Oystein Noreng: Petrol ve islam, s.202)
 
3) Askeri öncelik, bölgenin petrol zenginliğinin kötü yönetilmesinin önemli bir öğesi ve
bugünkü yoksulluğun da önemli bir nedenidir! Petrol gelirleri büyük ölçüde,
batılılaşmış sivil ve askeri yönetici sınıfın müsrif tüketimlerine gitmektedir.
Bin Laden‘in içinden çıktıgı Suudi Arabistan'daki "Vahhabi"lerin ortaya çıkış
sebebide, dönemin hakim devleti Osmanlı`ya karşı ileri sürdükleri benzer nedenlerle
olmuştur(1).
 
4) Petrol gelirlerinin arttığı dönemlerde, silah ihracatıda artmakta, ancak petrol gelirleri
azaldığında ise silah ithalatı maalesef azalmamaktadır. 1970`li yıllardaki petrol gelirlerinin
arttığı dönemlerde, petrol karçılığı silah ticareti (ithalatı) artmış,
lakin 1980`li yıllarda azalan
petrol gelirleri oranında silah ithalatı azalmamıştır.
Bu da göstermektedir ki Petrol ihracatı yapan ülkelerde ki silah stoğunun eritilip,
talebin devamının sağlanabilmesi için suni problemler ve çatışmalar çıkarılmaktadır.
 
5) Bölgedeki adaletsizliği, sefaleti ve kaosu önlemek amacıyla Batıdan esinlenmiş
sosyal ve ekonomik model uygulamalarının, gene batı destekli Otoriter yöneticiler
eliyle başarısız olarak sonuçlanması, Batı karşıtı hareketler doğurmuştur.
 
6) Ortadoğu ülkelerinde, kökleri devlet sektöründe olan yönetici sınıf, ekonomik
ve politik yaşamı elinde tutmaktadır. Ve bunların sonları artan eşitsizlikler
yüzünden tehlikededir.
 
7) Bu ülkelerde, Liberal kurumların ve devlet dışında bağımsız herhangi bir siyasi
yaşamın olmaması, cami`leri siyasi muhalefet için tek mekan haline getirmiştir.
Cami`ler, kötüleşmekte olan sosyal koşullar altında, gelirin yeniden dağılımının,
olanağının ve zenginleri vergilendirip (zekat) adaletli gelir dağılımının ve çılgınca
tüketimin önünü alarak devlet hizmetlerinin iyileştirilebileceği sözünü vermektedir.
 
8) Müslüman ülkelerdeki islamcı hareketler, adaletsizlikler karşısında sosyal bir
isyanı temsil etmektedirler. Çünkü katı bir siyasi yapı ve zor ekonomik koşullar altında
bulunan dinamik bir nüfus vardır. Bu dinamik nüfus, kendilerini yönetenlerin batılı
yöneticilerde hakim olan demokrasi, sorumluluk ve iktidar paylaşımı gibi kavramlardan
daha ziyade, batı tarzı yaşamı benimsemiş olduklarını görmekte ve batınında, kendi
ülkelerinin zenginliklerini bu despot yönetimleri destekleyerek sömürdüğünü düşünmekte,
dolayısı ile hem batıya hemde kendi mevcut yönetimlerine muhalefet etmektedirler!
Çünkü bu dinamik nüfusta; Islam ülkelerindeki otoriter yönetimleri ve rejimleri
sürdürmek için Batının etkin bir biçimde entrikalar çevirdiği inancı hakimdir.
 
Delil olarakta; ABD`nin 1953`te Iran Şahını tahta geçirmek için yaptığı müdahale ve
Körfez savaşından sonra Kuvayt`te ve de Irak`ta demokrasinin kurulamaması,
Cezayir`deki askeri dikta yönetiminin Fransız`larca desteklenmiş olması...
gösterilmektedir. Yani Batı, kartlarını yanlış ve kötü örnek olacak şekilde oynamıştır.
 
9) Ortadoğu ve Kuzey Afrika`daki ülkeler, petrol gelirlerinin arttığı dönemde yabancı
işgücüne ihtiyaç duymaktadırlar. Yabancı işgücü ise Mısır, Ürdün, Yemen ve Lübnan
gibi ülkelerden sağlanmaktadır. Petrol gelirlerindeki daralmalar, bu bölgedeki iş ve
işci pazarınıda daraltmakta, dolayısı ile Ortadoğu ve Kuzey Afrika`daki ekonomik
politikalar ve sosyal sorunlar, petrol pazarının insafına kalmaktadır.
 
10) Müslüman dünyası için petrol, yalnızca gelişme için ihtiyaç duyulan paranın
kaynağı olarak kalmamış, aynı zamanda yabancı müdahalesi ve egemenliğinin de
kaynağı olmuştur!
 
11) Petrol ihraç eden ülkeler (özellikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri )
uluslararası standartlara göre yine de fakirdirler! Suudi Arabistan`ın 1992`deki
kişi başına düşen milli geliri, Yunanistan ve Portekiz`inkiyle neredeyse aynıdır.
Gene aynı yıl Kuveyt`in kişi başına düşen milli geliri, Ispanya`nınkinden daha düşüktü.
Cezayir`in kişi başına milli geliri ise Yunanistan ve Portekiz`deki miktarın beşte birine eşittir!
 
12) Otokratik yönetimlere sahip (Cezayir, Suudi Arabistan ... ve diğer ) islam
ülkelerinde dinsel ve kültürel geleneklerden ötürü sosyal eleştiri için belirli bir referans
çerçevesi oluşturması gereken camilerin, devlet denetiminde olması, islamcı
hareketlerin önünde engel teşkil etmiştir. Bunun sonucunda da bu hareketler ya kendi
ülkelerinde, hükümet denetimlerindeki camilere sızmışlar, ya da yer altına çekilmişler
ve yahutta örgütlenme kolaylığı tanıyan batılı ülkelerde kendi cami ve cemaatlerini
kurma yollarına gitmişlerdir.
 
13) Islam köktendinciliğinin ortaya çıktığı Ortadoğu`daki ülkelerde var olan ortak paydalar;
a) Islam,
b) Petrol veya hammadde,
c) Batı sömürgeciliüi ve egemenliği`dir. Dolayısı ile -sosyolojik olarak- bu ülkelerdeki
ortak kültürel miras olan islamın, yeni bir siyasi kimlik arayışında ön plana çıkması
doğal bir sonuçtur.
 
14) Islam dünyasında, toplumsal eleştiri ve muhalefetin camilere veya yer altına
çekilmiş olmasının en önemli unsurlarından biride bu ülkelerde uygulanmakta olan
Sansürdür. Buna bağlı olarak Yargının siyasallaşmış olmasıda göz ardı edilmemesi
gereken bir gerçektir.
 
15) Gerek Ortadoğu ve Kuzey Afrika`daki ülkelerinin, gerekse Sovyetlerin
çöküşünden sonra bağımsızlıklarını kazanmış Orta Asya`daki müslüman nüfusun
hakim olduğu devletlerin sınırları keyfi bir şekilde çizilmiştir! Amaç; etnik grupları
birbirleriyle karıştırarak bu ülkeler arasında etnik ve dinsel derin ayrılıklar yaratmak
ve gerektiğinde, bölgedeki çatışmaları bahane ederek müdahil olabilmektir!
 
16) Dünya Bankası`nın 1993`te yayınlamış olduğu verilere göre petrol gelirleri son
Yıllarda hızla düşmektedir. Azalan petrol gelirleri, işsizliği ve gelir dağılımındaki
adaletsizlikleri artırmıştır.
 
Tablo 1,
Petrol ihracatı gelirleri (milyar US$),
Ortadoğu ve Kuzey Afrika
Yıl                   Milyar US$
1970               38,56
1975               206,16
1980               391,45
1985               133,47
1990               134,38
1992               112,96
 
17) Petrol gelirlerinin sürekli azalıyor olması, bu ülkelerdeki büyüme oranlarınıda
negatif olarak etkilemiştir.
 
Tablo 2,
Petrol Ihraç eden Ortadoğu ve Kuzey Afrika Islam ülkelerinin
12 yıllık büyüme oranları
Ülke Adı        Büyüme Oranı 1980-92 (12 yılın ortalamaları)
Cezayir                      -5,67
Mısır                          -4,92
Iran                           -1,38
Irak                           -8,27
Ürdün                        -5,92
Kuveyt                       -6,90
Libya                         -6,48
Fas                           -2,96
Umman                     -1,07
Katar                        -2,41
Suudi Arabistan           -6,42
Sudan                        1,01
Suriye                        -4,21
Tunus                        -5,73
BAE                           -3,97
------
Toplam                         -5,93
Kaynak; Worl tables 1993 ve Opec Annual Statistical Bulletin 1993
 
18) Islam ülkelerinde var olan toplumsal adaletsizlikler, baskı, sansür, totaliter
rejimler ... gibi unsurlar radikal grupları ve yandaşlarını da doğal olarak çoğaltmıştır.
Bu ülkelerdeki radikal gruplar, dünya çapında var olan, üstelik Madden de çok güçlü
bulunan mafya ve terör gruplarıyla işbirliği içinde olabilirler. Batılı terör ve mafya
gruplarının maddi imkanlarıyla, doğunun gözüpek, sıfırı tüketmiş, gelecekten
umudunu kesmiş militanlarının işbirliği, ortaya, kontrolü çok zor ve ne zaman, nerede,
ne yapacağı belli olmayan terörist eylemlerin çıkmasına sebep olacaktır.
Yani bundan böyle mafya ve terör grupları, taşaron olarakta eylemler gerçekleştireceklerdir!
Çünkü dünya çapında mafya ve terörün kontrol ettiği sermaye çok
korkunçtur.
Örneğin;
- ABD’lilerin uyusturucuya harcadığı bir yılda 63 milyar dolar,
- Uyusturucunun ABD ekonomisinde yarattığı yıllık kayıplar 110 milyar dolar,
- Dünya insan kaçakçılıgı 7 milyar dolar,
- Dünya fuhus ekonomisinin cirosu 4 milyar dolar,
- Hayvan kaçakçılıgı 10 milyar dolar,
- Tehlikeli madde ve doğal kaynak kaçakçılıgı 31 milyar dolar,
- ABD’de yeraltı ekonomisinden kayıp 200 milyar dolar,
- ABD’de kredi kartı sahtekarlığı 2 milyar dolar,
- .talyan mafyasının yıllık cirosu 74 milyar dolar,
- Deniz yolları korsanlığı 1 milyar dolar,
- Dünya marka sahteciligi cirosu 200 milyar dolar,
- Taşıt aracı hırsızlığı 15 milyar dolar,
- Sigara kaçakçılığının Avrupa Birliği’ne maliyeti 4 milyar dolar,
- Rus mafyasının sadece İtalya yatırımı 7 milyar, İsrail’deki is hacmi 4 milyar dolar,
- İsrail döviz rezervinin dörtte biri Rus mafyasından!
- Yunanistan’da örgütlü suçların hacmi 11 milyar dolar,
- Çin’de uyusturucu pazarı 17 milyar, sahtecilik 12 milyar dolar,
- Japon bankacılık sisteminin mafyaya kaptırdıgı kredi hacmi 70 milyar dollar,
- Her yıl aklanan para miktarı tahminen 1 trilyon dolar ile 2 trilyon dolar,
………
( Bu rakamların hepsi Clinton görevi Bush’a devrederken Beyaz Saray’da bulunan kapsamlı bir rapordan.
27.09.01 Star G./Umur Talu ).
 
Tüm bu verilerden hareketle şu sorular akla gelebilir;
- Bu paraların tümü, simdi takip edilmek istenen terör kaynaklarıyla birlikte, küresel
 finans sisteminin en itibarlı kurumlarında aklanarak, küresel ekonomide çoğalıp
 tekrar onun çarklarına girmiyor mu?
- Bir Bin Ladin’in ve sahip olduğu söylenen 300 Milyon US$`lık sermasinin ve iki, üç
 İslami örgütlenmenin parasının takibiyle suç ve terör önlenebilir mi?
- Doğrudan uluslararası finans sisteminin isleyisi sorgulanmadan bu mümkün mü?
- Mafya ve terörün sermayesini aklayan ülkelerde (bu ülkelerin hangi ülkeler olduğu,
 yukarıdaki verilerden anlaşılmaktadır) teröre destek veren, yardım ve yataklık eden
 ülkeler kapsamına alınacaklar mı?
Sonuç; Islam alimleri özellikle Iktisadi konularda yetersizdirler. Çünkü islamın
ekonomik ilkeleri, bir disiplin olarak, 20. yüzyılda Batılı ekonomik ilkelerin karşıtı
olarak gelişmiştir. Tüketime dayalı liberal ekonomik dğzen insanlığa mutluluk getirmeiştir
ve bu böyle devam etmeyecektir. İslam iktisatçılarına düşen görev  dünya iktisadi yaşamı
yeniden yorumlamaktır.
Yüksel Aslan
30.09.01, Pazar
.....................................................................................................................................
(1) Açıklamas1;
1703 dogumlu Muhammed Bin Abdülvehhab veya Şeyh Necidi, Vahhabiliğin
başlangıcı. Hafif sosyalizan ve bireysel mülkiyete karşı ideolojisi olmuş..
Abdülvehhab, "Müslümanlar'ın hepsi birdir, bunların servetlerinin hepsi, hepimize
helaldir" demiştir..
Ayrıca, "Kutsal mekanlar"a, kabirlerin üzerine kubbe yapmaya, adak adamaya,
Hırka-i Şerif ve Sakal-ı Şerif ziyaretlerine de karşı çıkmış..
Muhammed Bin Abdülvehhab 1791'de ölünce, damadı Suud Bin Muhammed,
şeyhligi üstlenmiş. Ondan sonraki seyh olan oğlu Abdülaziz'in yönetiminde,
Vahhabiler, Kutsal Topraklar'ın da sahibi olan Osmanlı imparatorlugu'na savaş
açmışlar.
3'üncü Selim döneminde, Vahhabi kuvvetleri, Kabe'ye girmiş, Yemen'de yayılmış,
Bağdat'a saldırıp Kerbela'yı tahrip etmiş.. Taif'te yağma ve katliam yapmışlar. Sonra
Medine'ye girip, Peygamber'in türbesini yagmalamışlar.. Onun dışındaki bütün
türbeleri yıkmıslar.. Kabe ziyaretini yasaklamışlardır.
3'üncü Selim'den sonraki Padişah 2'nci Mahmut, Vahhabiler'le uğraşma görevini,
Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya vermiş.. O da, Vahhabi ordularını yenip, şeyhlerini
zincirleyerek İstanbul'a göndermiştir.. Burada da, hepsinin başları kesilmiştir..
Ama Vahhabilik.. 1'inci Dünya Savaşı'nda "Arap Milliyetçiliği" şeklinde canlandı.
Arap devletini kuran Faysal da, Suudi Arabistan hanedanını başlatan Ali Suud ve
sonra gelen ibni Suud da, Vahhabiydi..
Suudiler'in "Ulema"sı da, "Taliban Uleması" gibi günlük yaşama, katı kurallar koyar..
"Mutavva" denilen din polisi, ibadet etmeyenleri, saçı görünen kadınları, uzun
sopaları ile yola getirir.. Sosyal hayatta kadın yoktur, kadınların otomobil kullanması
bile yasaktır.
Aynı seyler, Taliban Afganistan'ında da var olmuştur.
Ama Taliban, Vahhabi degildir.
Taliban, "Deobandî" tarikatına mensuptur.
"Deoband", Hint Himalayalarındaki bir kasabanın adı.. 1867'de, Muhammed Abid
Hüseyin'in kurduğu medrese, 18'inci yüzyıl islam reformisti Şah Veliyullah'tan
etkilenmiş.. Mevlana Esref Taanvi, bir tarikat haline dönüşen "Deoband Ekolü"ne,
öğretiler getirmiş..
Halkına aynı baskı ve diktayı uygulayan Taliban batının düşmanı, Suud ise müttefikidir!
 
Pakistan'da genis kesimler, Taliban'la neden bu kadar fazla dayanışma içinde?
Birincisi Pakistan, bir "İslam Devleti" olarak kuruldu.. Laik Hindular Hindistan'ı,
Müslümanlar da Pakistan'ı kurdu..
Şu anda Pakistan'daki üç önemli islami ilahiyat okulları, Taliban liderlerinin de eğitim
gördüğü kurumlar. "Dar-ül ilim Akkora Khatak", "Cami'a Esrefiye" ve "Cami'a ilm-i islam" medreseleri, Hindistan'ın Uttar Prades'indeki "Deoband Medresesi"nin
öğretisini sürdürüyorlar..
 
Yani olay, sadece siyasi ve askeri boyutlarda degil.. "Taliban" da, Güney Asya
islamı'nın öğeleri ile kaynaşmış bir grup..
 
Not: Acaba bu günkü Avrupalılar; Bin Ladin`in içinde yetiştiği ülkenin milliyetçi
ve radikal olan Vahhabi teröristleri, Ingiliz Ajan Lawrence öncülüğünde, Ingiliz
sermayesi ve kışkırtıcılığı nedeniyle, Osmanlı askerlerine suikast düzenleyip,
trenleri havaya uçurarak masum kanı akıtmalarına sebep olan ve bu olaylara
destek olmuş bulunan dedelerinin günahını mı ödüyorlar?