Karadenizli Temel Ağa ile Kayserili Hüseyin Ağa arkadaşmışlar. Birgün iddiaya girerler senin adamın daha sadık, yok benim adamım daha sadık.
Sonunda Hüseyin Ağa derki; “ gel bu konuda adamlarımızı test edelim“.
Temel Ağa;“olur da edelum“,
Hüseyin Ağa; “oğlum Hasan buraya gel“
Hasan; “buyur ağam“
Hüseyin Ağa; “beni seviyormusun, seversen benim için canını feda edermisin?“
Hasan; “o nasıl söz ağam, seve seve canımı sizin yolunuzda feda ederim“
Hüseyin Ağa; “Koş kendini şu uçurumdan at“
Hasan; “hakkını helal et ağam“ der ve ağır ağır gider ardına bakmaksızın kendini uçurumdan atar.
Teme Ağa seslenir; “ula cemaal, ha koş gel buraya“
Cemal; “buyur Ağam“
Temel Ağa; “uşağum beni canından çok seviymisun? Yoluma can verirmisun? Eğer severisen koş ha uçurumdan at kendinu“
Cemal; “hakkını helal et ağam“ der ve öyle bir hızla koşar ki Kayserili Hüseyin Ağa Cemalın o koşuşunu görünce mahcup olur, kendi adamı isteksiz isteksiz gitti, Cemal’daki koşuş ve istek Allah Allah.
Ama o da ne? Cemal uçurumun kenarına gelince durur, ve Temel Ağa’ya dönüp der ki; “Ağam benim sevgim ha buraya kadar, buradan öte ben seni sevmeyrum!“

Tamel Ağa ve Cemal misali, kamuoyunun son dershane sınavlarına kadar Katolik nikahı ile bağlı, boşanması pek mümkün görülmez sandığı Ak Parti – Cemaat ilişkisi menfaatler devreye girince birden yerini ayrılığa bırakıverdi. Bundan sonra Cemaatın Ak Parti, Ak Partininde cemaat defteri kapandı dersek yanlış olmaz.

Hocaefendinin değil kendisine veya herhangi bir Hocaya, ümmeti Muhammedden olan Müslümanların ki onlar adı islam (barış olan) dine iman etmişler ve de peygamberlerimiz müslümanı: „müslüman; diğer insanların onun elinden ve dilinden emin olduğu kişidir“ diye tarif etmiş olan taifedendirler ve asla butür beddua da bulunmamaları gerekirken galeyana gelerek bu yakışıksız beddua da bulunması aradaki köprüleri tamamen atmıştır.

Kamuoyu haklı olarak; 28 Şubatta Erbakan karşıtı, Merve Kavakcı olayında Ecevitten yana, Mavi Marmara ve en son idam edilen Benglaedeşli Cemaati İslam önderi olaylarında bunları kınamaz ve olmamış varsayma tutumu, Hristiyan ve Musevilerle diyalog içinde olma gayreti ama gerek kendisinin gerekse cemaat mensuplarının, Avrupa’da diğer cemaatlerin (Milli Görüş, Diayenet, İslam Kültür Merkezleri, Alperen Ocakları, Nakşiler, Kadiriler vs) birikte kutladıkları  Kutlu Doğum haftası kutlamalarında bile onlarla birlikte hareket etmemeleri, iş Hristiyan ve Musevilerle diyaloga gelince en ön safta yer almaları gibi sayısız puzl taşlarını birleştirdiklerinde haklı olarak bu gelinen noktada Cemaate karşı tepki duymaktalar. Yani bu son olayla Cemaat, sadece Ak Partiyi değil, tüm cemaat ve tarikatlarla sağdaki tüm partileri karşısına almıştır. Yanında ise CHP ve Ulusalcılar başta olmak üzere belli grupar yer almışlardır.

İstanbul’da cemaata mensup abla ve abilerin; “Büyükşehir belediyesinde adayımız Sarıgül‘dür“ telkinleri 15-20 gündür kulağımıza gelmektedir. Hal böyle olunca Ankara adaylarıda Mahsun Yavaş diğer illerde de hep Ak Parti karşısındaki adaylar olacaktır.

Cemaat önderleri krizi yönetememiş açıkca hedef olmuş ve hedef göstermişlerdir. Bundan sonra Türkiye’de ve dünya’da hiçbirşey onlar için eskisi gibi olmayacaktır. Devlet kadroları onlara kapanacak, mevcut yerlerdeki kişileri görevden el çektirilecek ve de düzenleyecekleri programlarda devlet ricali pek boy göstermeyecektir.

Ak Partiye gelince; bu parti %50 den fazla oy almış bir partidir. 80 Milyonun 40 milyonu bu partiyi desteklemiştir. Bunların içerisinde arsızı, hırsız, rüşvetçi, dolandırıcı, çıkarcı, fasık, zani, katil vs olmaması eşyanın tabiatına aykırıdır ki bu saydıklarım cemaat gibi büyük yapılara ulaşmış her örgütte de vardır. Önemli olan onların içinden çıkan 3-5 menfaat pereste bakıp tüm camiaları karalayıp, yaftalamamak, resmin bütününe bakabilmektir.

Ak Partililere düşen kendi içlerindeki menfaat perestleri, rüşvetçileri, hırsızları kollayıp korumamak, kim olursalar olsunlar adaletin şaşmaz terazisine teslim etmektir. Aynı şey cemaat içinde söz konusudur.

Gelinen son nokta da cemaat, Ak Partiye „buraya kadar ağam„ derken hesap edemedikleri bir ölçü ve boyutta kitlelerde cemaate „buraya kadar hocam“ demişlerdir.