Filistin coğrafyasında yaşanan savaş ve zulüm, sadece siyasi değil, derin inançsal ve insani boyutları olan çok katmanlı bir durumdur. Bu mesele, biz Müslümanların mukaddes mekânı olan Mescid-i Aksa’nın esaretinden çocukların sistematik travmalarına, toplumsal belleğin yaralanmasından ruhsal çözülmelere kadar uzanan geniş bir sahaya yayılmaktadır. Yazımda, bu tarihi çatışmayı, İslam dini ve psikolojik boyutlarıyla ele alarak, barışın ve adaletin tesisi için ahlaki ve ruhsal temellere dayanan bir çözüm perspektifi İslami şuurla mümkün olduğunu ifade etmeye çalıştım. Bugün birçok insan bu savaşın derinliğinden bihaber ahvalde yaşamaktadır. Yüzeysel bilgilerle olayın hakikatini algılama dikişi maalesef ki tutmamaktadır. Filistin meselesini derinden anlamak isteyen bir zihinde evvelen ümmet bilincinin ne ölçüde olduğunu bilmek elzemdir. Nihayetindeyse İslami şuurun hakimiyeti sorgulanmalıdır. Sonra olayın tarihi, coğrâfi, psikoloji ve felsefi boyutu daha net ele alınabilecektir.

İslam'da Zulüm ve Direniş

İslam dini, zulmü evrensel ölçekte reddeden bir ahlak sistemine sahiptir. Kur’ân’da zulüm, sadece bir başka bireyin hakkını çiğnemek değil; aynı zamanda "yeryüzünde fesat çıkarmak" (el-Bakara, 205) ve Allah’ın cc. koyduğu dengeyi bozmak olarak tanımlanır. Filistin’de yaşanan süreç, İslamî literatürdeki "istikbâr", yani haksız yücelme ve başkalarını ezerek egemenlik kurma biçimlerinden biridir.

Allah cc. Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurur:

“Zulmedenlere meyletmeyin; yoksa size de ateş dokunur.” (Hud, 113)

Bu bağlamda, İslam ümmeti için Filistin meselesi yalnızca politik bir hassasiyet değil, aynı zamanda itikadî ve ahlaki bir sorumluluktur. Mescid-i Aksa'nın işgali, sadece bir yapının istilası değil; müminlerin yönünü tayin eden ruhsal bir kıblenin yara almasıdır. Bu nedenle barış, ancak zulmün ortadan kaldırılmasıyla anlamlı olabilir.

İslam'da Barışın Temeli: Adalet ve Rahmet

İslam’da barış (selâm), sadece silahların susması değil, her canlının hakkının teslim edilmesi anlamına gelir. Barış, Allah’ın es-Selâm isminin bir tecellisidir. Kur’ân’ın temel çağrısı da zaten “sulh hayırdır” (en-Nisâ, 128) ilkesine dayanır. Fakat bu sulh, zulmü meşrulaştıran türden bir barış değil, “Hak temelli barış”tır.

Hz. Peygamber (sav) efendimiz, Hudeybiye Anlaşması'nda olduğu gibi bazen stratejik sulhu tercih etmiş; ama hiçbir zaman temel adaletsizlikleri kabul etmemiştir. Filistin meselesinde İslam’ın öğrettiği şey, mazluma yardım etmek, zalimi de zulmünden alıkoymaktır. Bu ise yaşayan her insanın veya insani kimliğe sahip olduğunu düşünen her bireyin savaşın sona ermesini hedefleyen çalışmalar yapması, elinden ne geliyorsa gücünün yettiğince ve bir an önce “ateşkes” için çaba sarfetmesi; mazlum kardeşlerimiz adına barışa gidecek yolun daha da yakınlaşması anlamını taşımaktadır.

Psikolojik Tahribat: Toplumsal Travmanın İzleri

Filistin’deki savaş, özellikle çocuklar, kadınlar ve sivil halk üzerinde kalıcı ruhsal yaralar açmaktadır. Bu durum, psikolojide karmaşık travma (complex PTSD) olarak tanımlanır. Sürekli tehdit altında yaşamak, yerinden edilmek, yakınlarını kaybetmek gibi deneyimler, bireyde güvensizlik, korku, öfke ve geleceksizlik duygusu üretir.

Özellikle savaşa maruz bırakılmış çocuklarda gözlemlenen semptomlar şunlardır:

|Sürekli tetikte olma hâli (hipervijilans)

|Gece terörü ve uykusuzluk

|Sosyal geri çekilme

|Duygusal donukluk

|Patlayıcı öfke nöbetleri

Bu kuşaklar arası travma, sadece bireysel değil, kolektif bir hafıza hâline gelir. Toplum, sürekli savaş psikolojisi içinde yaşadığında normalleşemez; bu da çatışmanın yeniden üretimini kolaylaştırır. Barışın psikolojik zemini, yaraların tanınması ve onarılmasıyla mümkündür.

Merhamet dilinin egemen kılınması: Medya, eğitim ve dini kurumlar aracılığıyla barışa katkı sağlanmalı ve savaşın bitmesi için sonsuz destek verilmeli.

Filistin’deki savaş, yalnızca toprak değil, ruhların da işgal edildiği bir süreçtir. Bu işgali sona erdirmek için, hem İslam’ın adalet, barış ve merhamet ilkelerine; hem de psikolojinin travma, iyileşme ve toplumsal dayanışma kuramlarına başvurmak gereklidir. Barış, ancak hem zalimin zulmünü durdurmakla hem de mazlumun kalbini onarmakla mümkündür. Filistin için istenen barış, unutmak veya gelişi güzel hatırlamak değil; daimi hatırlayarak ve elinden gelenin en iyisini yaparak destek olmaktır.