5 USD’ye satabildiğiniz bir demir parçasını,
At nalına dönüştürüp sattığınızda 12 USD,
İğne yapıp sattığınızda 3.500 USD,
Saat yay sistemine dönüştürdüğünüzde 300.000 USD’ye satabiliyorsunuz. (Alıntı)
Katma değerli ürün böyle bir şey.
Ülkemiz uzun yıllardır ekonomisini büyütmeye, ihracatını arttırmaya, işsizliği önlemeye,  kişi başına milli geliri 20.000 USD’nın üzerine çıkarmaya ve dünya sıralamasında ilk 10 ekonomi arasında  yer almaya çalışmaktadır. Bunun için alt yapı ve üst yapı yatırımlarına büyük kaynak ayıran ülkemiz, son yıllarda savunma sanayi gibi yüksek teknolojik ürünlere de yönelerek ihracat gelirlerini arttırmaya başlamıştır. Bu bağlamda savunma sanayi ihracatımız  2021’de 3,2 Milyar USD ,  2022’de 4,5 Milyar USD,  2023’de de 5,5 Milyar USD’dir.  2024  yılı ve sonrası için çok daha yüksek rakamlar  beklenmektedir.
Ülkemizin yıllar itibariyle dış ticaret rakamları incelendiğinde ihracat ve ithalat arasında aleyhte büyük bir açık söz konusudur. Yani yurt dışından satın aldığımız mal ve hizmet, yurt dışına sattığımız mal ve hizmetin oldukça üzerindedir.
Yıllara Göre Dış Ticaret (Milyar USD)
YIL     İHRACAT    İTHALAT      DIŞ TİÇ.  AÇIĞI
2021    225    271    -46
2022    254    364    -110
2023    256    362    -106

2022 ve 2023 yılında dış ticaret açığının hızlı artmasının en önemli nedeni başta   enerji olmak üzere emtia fiyatlarının döviz bazında aşırı yükselmesidir. Dış ticaret açığı, ithal edilen  enerji tutarı kadardır. Enerjide %68’den fazla  yurt dışına bağımlı olan ülkemizin kendine yetecek kadar petrol ve doğalgaz kullanım imkanına kavuştuğunda  dış ticaret açığı da ortadan kalkacaktır. Dolayısı ile cari fazla vererek 100 milyar USD gibi bir kaynak ülkemizin kalkınmasında kullanılacaktır. Şu an için bu açığı uluslararası piyasalardan borçlanarak kapatmaktayız.

Yıllar itibariyle cari işlemler açığı aşağıdaki gibidir. (Milyar USD)
YIL    CARİ AÇIK
2021    14,9
2022    48,8
2023/Eylül (Yıllıklandırılmış)     51,7

Türkiye’nin son dönemde uyguladığı ekonomik politikaların etkisiyle ithalatın bir miktar gerilemesinin yanında turizm gelirlerindeki artış, yurt dışından gelen  sabit yatırım , para ve sermaye piyasalarına gelen kaynaklarla ödemeler dengesinde  iyileşmenin olduğu, buna bağlı olarak da TCMB  döviz rezervlerinde  artış söz konusudur.
Yukarıdaki verilerden de anlaşılacağı üzere ülkemizin yumuşak karnı, cari açık meselesidir. Bunun mutlak surette halledilmesi gerekmektedir. Döviz ihtiyacına bağlı olarak kurlardaki ufak bir yukarı hareketlilik anında tüm mal ve hizmetlere fiyat artışı olarak yansımaktadır.
Bu sorunun kalıcı  çözümü;
•    Yüksek teknolojik ürünler üretmek ve ihraç etmek
•    Satılan ürünlerin katma değerini arttırarak ihraç etmek
•    Marka yaratarak marka ürün ihraç etmek
•    İthal edilen ürünlerin üretimini (ithal ikame) ülkemizde yapmak.
•    İhracatçı firmalara üretim ve kapasitesini arttırıcı destek sağlamak
Bor madeni rezervinde Türkiye’nin dünya rezervindeki payı yaklaşık %73 civarındadır. Hammadde olarak sattığımız bor madenini, kurduğumuz Bor Karbür Tesisi ile; 
•    Borik asit gibi rafine ürünlerde 7 katına, 
•    Bor karbür gibi ürünlerde 300 katına,
•    Bor karbürün kullanıldığı zırh sektöründe ise 2.000 katına kadar değeri artmaktadır.
Üzerinde durulması gerek diğer bir konu da marka yaratmaktır.  Marka satmak demek bir şeyi değerinin üzerinde satmaktadır. 
Çünkü  marka ürün; 
•    Yüksek fiyat ve karlılık sağlar 
•    Şirkete kimlik kazandırır
•    Bilinilirlik ve müşteri sadakati sağlar
•    Güven oluşturur
•    Yeni müşterilere ulaşmada kolaylık sağlar
•    Marka bağlılığı oluşturduğundan satış avantajı sağlar
•    Şirketin tanınmasında kolaylık sağlar
•    Çalışanların moral ve motivasyonunu arttırır
Bankada mali analiz bölümünde çalıştığım yıllarda  kredi değerlendirme raporu hazırlamak üzere bir firmaya gitmiştim. Firma patronu ile yaptığım  görüşümde “marka açısından” dikkatimi çeken  bir hususu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Firma yabancı bir firmaya taşeron olarak tekstil sektöründe  bay-bayan giyimi üzerine kesim ve dikim işi ile iştigal ediyordu. Markasını hatırlayamadığım alıcı firmanın yurt dışında çok sayıda satış mağazası bulunmaktadır.
Firma yetkilisi ile yaptığımız görüşmede;
Alıcı firma, alacağı ürünlerin modellerini, ölçülerini, adedini  ve teslim  zamanını bildirmektedir.  Firma da bu şartlara uygun olarak ürünü hazırlayıp teslimini yaparak parasını almaktadır. 
Taşeron  firmanın  alacağı ürün bedellerini alıcı firma belirlemektedir.  Bunun için yurt dışından bir ekip gelerek maliyetleri  ( işçilik, kira, elektrik, hammadde vs.) hesaplayarak ödeyeceği tutarı belirlemektedir.  Ödeyeceği tutar  da maliyet +2,5 EURO  olup parça başına  ortalama 12,5 EUR civarındadır.  Alıcı firma ise kendi etiketi ile bunu 60 EURO gibi yüksek bir fiyata satmaktadır.  
Yurt içi firma  daha fazla ürün siparişi alabilmek için çalışanları ile farklı modeller geliştirerek alıcı firmanın beğenisine sunmaktadır. Beğenilirse yeni siparişler alınabilmektedir.
Mademki  firma  (alıcı) büyük kendisi neden imalat işine girmiyor diye sorduğumda?
“Daha önceden imalat işlerinin olduğunu, piyasadaki bir daralmadan ya da krizden dolayı üretimi azalttıklarında  işçi çıkarmak zorunda kaldıklarını, sendikal baskılar nedeniyle işçi tazminatları, grevler vs. çok uğraştıklarını o yüzden üretimden çekilmişler.  Şimdi ise karşılaştıkları sorunlarla biz baş başa kaldık. Siparişler bazen yoğun oluyor , bazen oldukça düşüyor”  diye ifade ettiler.
Görüldüğü üzere parça başına 12,5 Euro’dan alınan bir tekstil ürünü 5 katı fiyatına satılıyor. Biz işçilik yapıyoruz, etiketini basıp gönderiyoruz yabancı firma işin kaymağını götürüyor.
Bu nedenle markalaşmak zorunluluk arz etmektedir.
Katıldığım bir eğitimde bir hoca şöyle demişti.

“Bir işin felsefesini bilirseniz yöneticisi, bilmez ise teknikeri olursunuz”