“De ki: Baksanıza, eğer suyunuz çekilse, size kim bir akarsu getirebilir?”(Mülk Suresi/30)

Unutulmuş olsa da toprağın kokusu, cama vuran damlalarının coşkusu hep aynıydı.

Yağmuru sevmek “hüzün” sevmekti hep,  “içinin” loş ve ıslak dehlizlerinden geçmek, üstü örtülenlere şöyle bir bakıvermekti.

Yağmurla arası iyi olmayan ben gibiler için çoğu zaman felç olan trafik, bazen yok sayılan dere yatağının intikamı, nadir zamanlarda beliren gökkuşağıydı o.

“Şimdi” ise, yağmur seven veya sevmeyen, tarlada ekini olan, her gün baraj doluluk oranına bakan, sokakta kalıp ıslanan ya da “Arap kızı” camdan bakan, herkes, hepimiz hasretle yağmur bekleyeniz.

Olağan karşıladığımız, ancak yokluğunda “fark ettiğimiz” bütün nimetler gibi mevsimlerin çarkın dişlileri misali kusursuz döngüsü de yâd edilir oldu, yağmuru beklediğimiz son zamanlarda…

Her şeyin hoyratça değiştiği/değiştirildiği bir dünyada iklimin değişmemesini, mevsimlerin dengesini korumasını bekleyemezdik.

Geldiğimiz noktada ise zannedildiği gibi geleceğin değil, “Şimdiki Zamanın” sorunu:  küresel ısınma, yağışların azalması, suların çekilmesi, kuraklık, yok olan ormanlar ve çölleşen toprak…

Dünya Kaynakları Enstitüsü’nün raporuna göre 37 ülke son derece tehlikeli düzeyde bir su kıtlığı ile karşı karşıya ve 2050’de dünya nüfusunun yarısı su kıtlığı yaşayacak.  Göl, nehir, baraj ve diğer bütün doğal ve benzeri su kaynakları üzerindeki baskının azaltılmaması halinde oluşan kuraklık,  uygarlığı tehdit edecek en büyük sorunlardan biri olacak.[1]

Küresel ısınmanın yağışların azalmasına, yağışların azalmasıyla birlikte kuraklığın iklim değişikliğine sebep olduğu bu yok edici “sarmal” hızlanarak ve büyüyerek devam ederken “şimdi” bir şeyler yapılmadığı takdirde yarına yapacak bir şey kalmayacak.

NASA uyduları (GRACE-FO) tarafından kaydedilip, 11 Ocak 2021 tarihinde yayımlanan görüntüler ülkemizin kuraklık tehdidinin ne kadar kritik boyutta olduğunu, üstelik bu tehdidin sadece barajlarla sınırlı değil, yer altı sularını da kapsadığını gösteriyor.[2]

Yukarıdaki “kuraklık haritasına” göre mavi kısımlar normalden fazla su olan bölgeleri, kırmızı ve turuncu renkteki kısımlar ise normalin altında su olan bölgeleri gösteriyor. Bu durumda, ülkemin boydan boya “kan ağlayan” kırmızıya boyanmış hali tehlikenin izahına gerek bırakmıyor.   

NASA raporundaki karşılaştırmalı verilerle ve hatta twitter hesabı üzerinden yaptığı bir paylaşımla[3] Türkiye’deki kuraklığa dikkat çekerken, “bu koşullar devam ederse mahsul üretimi tehlikeye girebilir” ifadesi kullanılıyor.[4]

Son günlerde yağmuru beklerken gelen kar yüzümüzü güldürse de yeterli değil, özellikle yer altı sularının normal seviyeye dönmesinin uzun zaman alacağı düşünüldüğünde “yağmura özlem” retoriği içerdiği romantizmden çok daha fazla “hayati” önem arz ediyor.

Bize hep uzak zannettiğimiz geleceğin “su savaşları komplo teorisinde!” ise, suyu talep edilen ya da su talep eden taraflardan hangisinde olacağımız bir muamma gibi dursa da;  her hâlükârda  “her iki tarafın” da hatta “tarafsızların”  da suyunun ısındığını “net” hissedebiliyoruz.

 Küresel ısınma ve kuraklık “herkes” için tehlike zira ve hepimizi “şimdi” ilgilendiriyor!

Yağmurun hepimizi ıslattığı gibi…

 


[1] Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı bünyesinde(UNDP)çeşitli projeler sürdüren, yaklaşık 40 ülkede görev yapan ve iklim değişikliğine uyum konusunda raporlar hazırlayan  Dr. Şebnem Şahin’in 18.01.2021 tarihinde DHA’ya yapmış olduğu açıklamalardan yararlanılmıştır.

[2] https://www.haber7.com/dunya/haber ,erişim : 22.01.2021

[3] NASA(Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi)  twitter hesabı @NASAEarth , erişim: 18.01.2021

[4] A.g.e.