Gelişmeleri endişeyle izliyoruz. Tüm tarafları itidal ve sağduyuya davet ediyoruz…”

Yukarıdaki “havalı” cümleler; üst perdeden demenin hafif kalacağı,  mesafeyi en tepede hissettiren, hatta hep sınır ötesi “zirvelerden” gelen çağrı olmuştur.

Oysaki geçtiğimiz haftalarda “ABD demokrasisinin!” sembolik kalbi kabul edilen Kongre binasına yapılan baskında; rüzgar bir “ân” dahi olsa tersten esmiş,  güzel ülkemden okyanus ötesine böyle bir itidal çağrısı yapılmıştı.

Bu itidal çağrısı, sadece ABD basınını değil,  bizdeki bazı “kafası değişik çalışanları”  da irite etmiş olmalı ki;  az gelişmiş ülkelere “demokrasi götürenlerin!” tekelinde olması gerektiğini düşündükleri her şeye sahip çıktıkları gibi, kendilerine göre “haddi aşan!” bu çağrıya da tepki göstermeyi ihmal etmemişlerdi.

Orta Doğu’ya sürekli itidal çağrısında bulunup, demokrasi çerçevesinde sorunları çözmeye davet eden ülkeler “son derece demokrat!” olduğu için,  bizdeki bazı “kafalar” o ülkelerden gelen bu tür çağrıları hep olağan karşılıyordu. O “kafalar” için olağan ol-a-mayan ne varsa zaten yanlıştı.

6 Ocak 2021 ABD kongre binası baskınında elinde mızrağı, boynuzlu ve kürklü şapkasıyla içinde bulunduğu topluluğun “kafasını” en iyi temsil eden Jake Angeli isimli renkli protestocu, yılın fotoğraf karesi olmaya şimdiden aday olsa bile, bizdeki bazı “kafalar” ile karşılaştırıldığında çok “sıradan” kalmaya mahkûmdu bence.

Renkli ve çok değişik görüntülere “sahne” olan kongre baskınında siyahi vatandaşlara “nefes aldırmayan” ABD polisinin tavrı ve göstericilerin içeriye kadar rahat girebilmesi soru işaretlerine sebep olurken, baskıncıların senatoya girmesini engelleyerek kahraman ilan edilen Afrika kökenli bir polis oldu.

Olayın diğer “kahramanı!” ise yıllarca süper güç bildiğimiz ABD başkanının bile sosyal medya hesaplarını hiçbir mahkeme kararı olmadan bir anda elinden çekip alabilen: “dijital faşizmin” yeni ultra süper gücüydü.

Darbe teşebbüsü denilebilecek bir olayda mahkeme kararı beklemeden provokatör bir hesaba müdahale etmeyi uygun gören “kafayı” da anlayabiliriz elbette, ama bu, yeni ultra süper gücün filtresine takılan başka hesaplara ve trend topic/popüler gündem başlıklarına “kafasına göre” sürekli müdahale ettiği gerçeğini masumlaştırmıyordu.

 “Dijital faşizm”, hiç mübalağasız, “belli güçlerin” çıkarları doğrultusunda hem propaganda hem sansür uygulamalarına araç olurken meşru hiçbir dayanağa ihtiyaç duymuyordu.

Son haftalarda çok konuşulan bir sosyal medya uygulaması, milyonlarca kullanıcısına gönderdiği güncellemeyi kabul etmeyenlerin 8 Şubattan itibaren sözleşmelerini sona erdireceğini açıklamıştı. Bu, aslında malum “kafanın” dayatmasıydı ki; tam da bireyleri özne olmaktan nesne olmaya dönüştürmüşken, insanlar bu dayatmaya beklenmeyen bir tepki gösterdi.

Sonuçta, insanlar için alternatif uygulamalar her zaman vardı, ancak bu uygulamalar “gerçekte” birbirinden ne kadar farklıydı?

Her şeye rağmen bir “dayatma” karşısında insanların tepki vermesi, rüzgarı bir “ân” için bile olsa tersten estirme ihtimali barındırdığı için anlamlıydı.

Asırlardır var oluşunu sürdüren faşist “kafa”; “farklı” olaylarda, hatta aynı olayın birbirine karşı savaşan “farklı” taraflarında, “demokrasinin kalbi!” kabul edilen coğrafyalarda karşımıza çıkarken ilk çağlardaki halinden “farklı bir görüntü” sergilemiyordu.

Dijital platforma taşınan o “kafa” çok daha bağımsız, mekânız ve hızlı hareket ediyordu, sadece.