İnsanın, kendisi de dâhil olmak üzere, tüm canlıların ve tabiatın varoluş hakkı üzerinde sınırsız bir egemenlik tasavvur edebilmesi ne tuhaf…

Doymak bilmeyen çift başlı bir ejderhanın açlığına benzeyen bu korkunç tuhaflığı, hem malum çıkar çevrelerinin açgözlülüğü hem de bu açgözlülüğe gerekli tepkinin “gösterilememesi”  besliyor.

Çift başlı ejderhanın yok edici hırsına karşılık “tam olarak” söylemek istediğim: toplumun duyarsızlığı ya da gerekli tepkiyi göstermemesi değil,  bazılarının “tepki göstere-me-mesi”.

Bazı söylemlerin toplumun belli kesimlerinin kimlik numarası gibi kabul edildiği ülkemde; ağacı, doğayı ve insan sağlığını savunmanın “belli görüşlerin değirmenine su taşımak” olarak nitelenmesi “çarpıklığını” aşabilirsek şayet, ejderhanın ateşinin zannedilenden çok yakın bir gelecekte “hepimizi” yakıp, yok edebileceğini de idrak edebiliriz.

Sinop İnceburun Yarımadası’nda yapılması planlanan ve Çevresel Etki Değerlendirme Raporu (ÇED) “maalesef” onaylanan Nükleer Güç Santralinin (NGS) “hepimizin” geleceğini yok etmekle tehdit ettiğini 21 Aralık 2020 tarihli yazımda kendimce anlatmaya çalışmıştım.

Doğal afet, kaza veya herhangi bir aksaklık olmasa dahi NGS’nin olağan işleyişinde çevreye salınan radyasyon ve radyoaktif atıkların insanı, doğayı, Karadeniz’deki canlı yaşamı adım adım yok ettiğini, birilerinin İnceburun Yarımadası’nı dünyanın nükleer atık çöplüğü yapmak istediğini ve en önemlisi projedeki “belirsizlikler”den dolayı tehlikenin düşündüğümüzden çok daha büyük olduğunu “tarafsız ve makul” kalarak biraz araştırma yapan herkes anlayabilir.

Hiç kimse için mutlak manada “tarafsızlık” mümkün olmasa da makul kalabilmek mümkündür.

Aynı denizin kıyısını,  aynı şehrin sokaklarını paylaşan insanların “farklılıkları”, o şehrin geleceğinde “birlikte” yaşamak zorunda kalacakları ortak kaderin sorumluluğundan daha güçlü olmamalı…

Bu yüzden Sinop’taki nükleer santrale verilen ÇED olumlu raporuna karşı açılan davada, yargılamanın adil yapılabilmesi için sadece belli grupların değil, tüm şehrin davanın takipçisi olması gerektiğine inanıyorum.

Bu davanın başlıca takipçilerinden Sinop Nükleer Karşıtı Platform’un dönem sözcüsünün 7 Haziran 2021’de bölgeye gelen Bilirkişi Heyeti’nin 10,5 km’lik alanda sadece 1.5 saat kaldığını belirtmesi, görülmesi gereken onca alan, sit alanları, arkeolojik yapılar ve kullanma suyunun sağlanacağı Erfelek Barajı ve Tatlıca Şelaleleri gibi yerlerde inceleme yapılmaması, bilirkişi heyetindeki bazı isimler  şaibeli bir durum ortaya çıkarmaktadır.

Belirsizliklerin netleşmesi ve şaibeli durumların aydınlatılması için yeterli tepkinin doğru zamanda verilmesi gerekmektedir.

Toplumun duyarlılık gösterdiği konularda -özellikle sosyal medya üzerinden verilen tepkilerle-  birçok mağduriyetin gündemin ilk sıralarına taşınması,  yargının harekete geçmesi,  bazı kanun tekliflerinin geri çekilmesi gibi durumlar mümkün olabiliyorsa; henüz lisansı onaylanmamış Sinop NGS’ nin iptali için de umut var demektir.

Nükleer Güç Santrali’ne verilen ÇED olumlu raporuna karşı açılan davada “mahkemeye ödenen bilirkişi heyeti ücretinin Sinop halkı tarafından toplanması” da toplumumuzun duyarlılığını yitirmediğinin bir delilidir. Bu duyarlılığın hedefine ulaşması için halkın parasıyla toplanan bilirkişi heyetinin çalışmalarının sorgulanması,  davanın takipçisi olunması ve sürekli gündemde tutulması şarttır.

Düşüncesi, inancı her ne olursa olsun aynı coğrafyada yaşayan insanların, o coğrafyanın denizine, balığına, ağacına ve elbette çocuklarına karşı sorumluluğu aynıdır.

Yeryüzünün sınırsız haklara sahip efendisi değil, kendinden sonraki nesillerin “emanetçisi” olma şuuruna vakıf her kesimden insan, ancak bu sorumluluk duygusuyla “birlikte” hareket ederse hiçbir gücün dayatmasına boyun eğmeden kendi geleceğine dair söz sahibi olabilir.

Varoluşu bizim irademize bağlı olmayan ekolojik dengenin “yok edilmesi” için hiçbir haklı gerekçemiz olamayacağı gibi; “ucuz” elektrik gibi sebeplerle öldürdüğümüz her canlı için verilecek bir hesap günü olduğunu hatırlatırken,  “nükleer enerjiden elde edilecek ucuz elektrik” argümanının bazı bilim çevrelerinde safsatadan ibaret olduğunu da söylemek isterim.

Bu davanın takipçisi olacak vicdan sahipleri, nükleer güç santraline gerçekten ihtiyacımız olup olmadığını sadece “tarafsız ve makul” kalarak araştırdıkları zaman, aydınlanmak için ejderha alevinden medet ummaya hacet kalmayacaktır.