Her gün bir başka özel günle dolup taşıyor artık takvim yaprakları.

Kadınlar Günü, Sevgililer Günü, Anneler Günü derken, yılın tam da ortasına geldiğimizde Babalar Günü çıkıveriyor karşımıza.

Sosyal medya sayfaları, çocukluğumuzdan karelerle, eski fotoğraflarla, içten yazılmış kısa notlarla doluyor: "İyi ki varsın baba", "Sen benim kahramanımsın" gibi cümleler gün boyu döner durur ekranlarımızda.

Fakat babalar suskun kalır, değil mi? Kutlamaların en gürültüsüz olanıdır bu gün. Sessiz bir minnetin günüdür çünkü babalar...

Geçen yıl da bu konuda birkaç satır karalamıştım, hatırlayan okuyucularım olacaktır.

O yazıda, babamın eski ceketiyle ilgili bir anımı anlatmıştım. Hâlâ gözümün önüne gelir o görüntü:

Soğuk bir kış sabahıydı, ellerim cebinde ısınıyordu. Ceketin astarı sökülmüştü ama içi sıcaktı. Beni de, çocukluğumu da o sıcaklık büyüttü.

Babalar çok konuşmaz. Sevgi gösterilerini nadiren cümlelere dökerler. Ama yaptıklarıyla, sustuklarıyla, arkada duruşlarıyla anlatırlar sevgilerini.

Yeni ayakkabımızı almak için kendi ceketini yenilemekten vazgeçendir. Akşamları sessizce camdan dışarıya bakan, düşüncelerini bize değil de demli sıcak bir çayın buharına anlatandır bazen.

Ve sonra bir gün, büyürüz... Evden ayrılırız, başka şehirlerde, başka hayatlarda savruluruz.

O güçlü, her şeyi bilen adam yavaş yavaş yaşlanır. Gözleri artık daha uzun bakar bir noktaya, yürüyüşü biraz daha yavaştır...

Aramızdaki mesafe arttıkça, onu yavaş yavaş anlamaya başlarız.

Eskiden neden sertti, neden suskundu, neden hep aynı ceketi giyerdi…

O anları hatırladıkça gözlerimiz dolar, çünkü fark ederiz: Babamız bizi en çok koruyarak sevmiş. Onun sevgisi, bir çatı gibiymiş başımızda; biz anlamadan bizi fırtınalardan saklamış.

Bu yıl Babalar Günü’nde, belki de sadece kutlama mesajları paylaşmak yetmeyecek bazıları için. Çünkü bazı babalar artık yanımızda değil… Onlara söylenememiş sözler, dokunulamamış eller, gidilememiş ziyaretler kalıyor geriye.

Özlem dediğimiz şey, bir tür sessizlik aslında. Dolu dolu bir sessizlik. Bir sandığın dibine saklanan fotoğraflar kadar sessiz.

Cüzdanında hâlâ çocukluk resmimizi taşıyan, sesimizi telefonda duyunca gözleri nemlenen bir babanın yokluğu başka türlü yakıyor insanı.

Bazen düşünüyorum da; acaba babalar da bizden kutlama bekliyor muydu hiç?

Belki sadece bir telefon, kısa bir ziyaret, dizlerinin dibinde içilen sade bir çay...

Belki o gün eve elimizde bir poşetle gelip, “Baba senin için aldım” dememizi… Onlar dile getirmez ama biz hissederiz. Çünkü sevgi çoğu zaman sözcük değil, davranıştır.

Şimdi ekranda o eski fotoğrafa bakarken gözlerim doluyor...

Babamın gençliği, benim çocukluğumun gölgesinde kalmış bir hazine gibi.

O fotoğrafta gülümsüyor. Belki de o gülümseme, bana olan inancının, sevgisinin bir yansımasıydı.

Bugün, onun kahramanlığına bir kez daha saygı duruşunda bulunuyorum.

Tüm sessiz kahramanlara, geç gelen teşekkürlerin, söylenememiş “seni seviyorum”ların, içimize attığımız özlemlerin günü olsun bu Babalar Günü.

Yanımızda olan babalarımızın ellerinden öpelim; olmayanların ardından bir dua yollayalım…

Çünkü bazı kahramanlar pelerin takmaz, adını haykırmaz... Onlar sadece babadır.