Türkiye ekonomisi, yüksek enflasyonla mücadelede çetin bir sınav verirken, son günlerde peş peşe gelen zam haberleri vatandaşın belini bükmeye devam ediyor.
Bu zam fırtınasının son durağı ise internet abonelik ücretleri oldu.
İnternet hizmeti veren bir şirket, 1 Ağustos'tan itibaren geçerli olacak yeni tarifesini abonelerine SMS yoluyla duyurdu.
Aylık internet ücretinin 499 liradan 699 liraya yükseltilmesi, %40'lık devasa bir artışı beraberinde getirdi.
Bu artış, yalnızca aboneleri değil, tüm internet kullanıcılarını yakından ilgilendiren, ekonominin genel gidişatına dair endişeleri artıran bir gelişme.
Bir yanda enflasyonu tek hanelere indirme hedefiyle yola çıkan ekonomi yönetimi, diğer yanda ise akaryakıttan gıdaya, kiradan ulaşıma, elektrikten suya ve şimdi de internete kadar her kalemde yapılan zamlarla karşı karşıya.
Vatandaşın alım gücü her geçen gün erirken, temel ihtiyaçlara bile erişim giderek zorlaşıyor.
İnternet hizmeti veren şirketin bu zammı, pek çok hanenin bütçesinde önemli bir yer tutan internet hizmetini daha da lüks hale getiriyor.
Günümüz dünyasında internetin, lüks olmaktan çıkıp temel bir ihtiyaç haline geldiği düşünüldüğünde, bu artışın sadece bir maliyet kalemi değil, aynı zamanda bilgiye erişim ve dijitalleşme süreçlerini de olumsuz etkileyeceği aşikar.
Bu noktada akıllara gelen ilk soru şu: Zamlar yağmur misali yağarken, enflasyon hedefleri nasıl tutturulacak?
Ekonomi yönetiminin enflasyonla mücadele stratejisi, sıkı para politikaları ve mali disiplin üzerine kurulu. Ancak piyasada yaşanan zam dalgası, bu stratejinin etkinliğini sorgulatıyor.
Bir yandan faiz artırımlarıyla para arzı kısılmaya çalışılırken, diğer yandan arz-talep dengesizlikleri, maliyet artışları ve küresel piyasalardaki dalgalanmalar fiyatlara doğrudan yansıyor.
İnternet zamları da bu zincirin bir halkası olarak, maliyet enflasyonunun giderek arttığını gözler önüne seriyor.
Aboneler cephesinde ise deyim yerindeyse büyük bir isyan var. Yüksek faturalar karşısında çaresiz kalan vatandaşlar, diğer hizmet sağlayıcıların kampanyalarını şimdiden araştırmaya başlamış durumda.
Lakin genel ekonomik koşullar göz önüne alındığında, başka şirketlerin sunduğu "ucuz" alternatiflerin de kısa ömürlü olabileceği endişesi taşıyorlar.
Zira zamların sadece tek bir sektöre özgü olmadığı, topyekûn bir fiyat artışı eğiliminin yaşandığı aşikar.
Bu durum, tüketicileri harcamalarında daha da tasarruflu olmaya, "hesap zamanı" mottosuyla her kuruşun hesabını yapmaya itiyor.
Gelirlerin eridiği, giderlerin arttığı bu ortamda, hane halkı bütçelerini denkleştirmek için zorlu kararlar almak zorunda kalıyor.
Bazıları temel ihtiyaçlarından kısarken, bazıları da daha az öncelikli gördükleri harcamaları tamamen kesiyor.
İnternet gibi "vazgeçilmez" görünen hizmetlerdeki bu artışlar, hane halkının dijital uçuruma doğru itilme riskini de beraberinde getiriyor.
Uzaktan eğitim, uzaktan çalışma, online bankacılık gibi hizmetlerin yaygınlaştığı bir çağda, internetin erişilebilir olmaktan çıkması, toplumsal eşitsizlikleri daha da derinleştirebilir.
Özetle, adını burada zikretmediğimiz şirketin internet ücretlerine yaptığı %40'lık zam, Türkiye ekonomisindeki kırılganlığı ve enflasyonla mücadeledeki zorlukları bir kez daha gözler önüne serdi.
Vatandaşın omuzlarındaki yük artarken, enflasyon hedeflerine ulaşmak giderek daha da güçleşiyor gibi görünüyor.
Önümüzdeki dönemde atılacak adımlar, bu zam fırtınasının dinip dinmeyeceğini ve enflasyonla mücadelenin seyrini belirleyecek.
Aksi takdirde, "hesap zamanı" mottosuyla yaşayan vatandaşın şikayeti giderek daha da büyüyecek.