Sinop’ta göç, artık yalnızca bir demografik veri değil; bir şehrin kimliğiyle, geleceğiyle ve hatta vicdanıyla yüzleşmesidir.

Tarih boyunca birçok kavmin, kültürün uğrak yeri olan bu kadim şehir, bugün kendi evlatlarını uğurlamaya alışmış bir iskeleye dönüştü. Gidenlerin sayısı artıyor, kalanların yaşı büyüyor. Ve biz, bu sessizliğin ortasında yavaşça bir şeyi kaybediyoruz: Hayatı burada kurma inancını.

Gidenler kim mi?

Gençler…

Okumak için, çalışmak için, bazen sadece “daha fazla imkân var” diye şehri terk edenler…

Ve onlarla birlikte eksilen sadece nüfus değil; Sinop’un yarınları, hayalleri, üretim potansiyeli.

Göç, Sinop’ta birkaç düzlemde yaşanıyor:

• Köylerden merkeze: Uzak köylerde kalan birkaç hane, çocuklar merkeze taşınmasın diye ya da okul kapanınca çaresiz göç ediyor.

• İlçelerden büyükşehirlere: Üniversite sonrası Sinop’a dönmeyen gençler, hayatı İstanbul, Ankara, Samsun gibi merkezlerde kuruyor.

• Şehirden bütünüyle uzaklaşanlar: Ekonomik zorluk, işsizlik, tarımın ve hayvancılığın gerilemesiyle birlikte haneler kapanıyor; köyler sessizleşiyor.

Bu göç, aynı zamanda bir medeniyet sorusu doğuruyor:

Bir şehir, sadece gelenleri ağırlamakla değil; kendi insanını burada tutabilmekle de büyür.

Ama Sinop ne yazık ki giderek “doğduğu şehir” olmaktan çıkıyor; “tatil için dönülen memleket” haline geliyor. Bu da şehirde kalıcı üretim, sosyal çeşitlilik, canlılık ve kültürel süreklilik açısından ciddi bir zayıflama doğuruyor.

Peki bu döngüyü kırmak mümkün mü?

Evet. Ama bunun için:

1. Yerel kalkınma projeleri ile gençleri üretimin öznesi hâline getirmek,

2. Eğitimde merkezileşmeyi kırmak, taşımalı sistem yerine yerinde güçlendirme modelleri geliştirmek,

3. Yükseköğretim sonrası istihdam alanları yaratmak,

4. Kültür-sanat, doğa turizmi, organik tarım gibi Sinop’a özgü potansiyelleri harekete geçirmek gerekir.

Çünkü mesele sadece “nüfus eksiliyor” değil.

Mesele, “kalmak isteyenin sebep bulamaması”dır.

Gidenlerin ardında bıraktığı evler zamanla harabeye dönüyor. Bahçelerde otlar büyüyor, çeşmeler susuyor.

Ve bir çocuk büyüdüğünde “ben buradan gitmeliyim” diye düşünüyorsa, orada yalnızca bireysel değil, toplumsal bir yenilgi vardır.

Sinop; tarihîyle, doğasıyla, insan kalitesiyle, potansiyeliyle kendi kendini yaşatabilecek bir şehir. Ama bunun için şehre sadece ziyaret eden değil, kök salan insanlara ihtiyaç var.

Ve belki en çok da şu cümleye:

“Gitmek zorunda kalmadım; çünkü burada da hayat var.”

Bu cümle yeniden kurulsun diye, şimdi hep birlikte düşünme vaktidir.