Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesi filminde “yaşamın geriye doğru ilerlemesi”  kurgusu birçoğumuzu düşündürmüştür. Eğer yaşlanmış olarak doğsaydık ve hayatı giderek gençleşerek yaşasaydık acaba nasıl olurdu?

Bu sorunun tek ve kesin bir cevabı olamaz kuşkusuz. Ancak “tecrübe ve enerjinin zamanlaması değiştiğinde” yapmak istediğimiz şeylerin daha fazlasını yapabileceğimizi düşünüyorum. 16. Yüzyılda yaşamış Fransız yazar ve bilgin Henri Estienne’nin meşhur sözüdür: “Gençler bilebilse, ihtiyarlar yapabilse”

Hayata dair birçok şeyi ilerleyen yaşlarda daha iyi anladığımızı fark ederiz. Geriye dönüp baktığımızda değiştirmek istediğimiz tercihlerimiz de vardır pişmanlıklarımız da… Bazen de dönülmez akşamın ufkudur yaşadığımız…

Bizim için takdir edilen zaman ilerledikçe, giderek gençleşerek yaşasaydık, hayata hangi filtrelerle bakardık acaba? Elli yıllık bir yaşanmışlık sonrası hangi mesleği seçerdik mesela? Yeterli enerjimiz olsaydı, şayet, kimler ve neler kalırdı hayatımızda “vazgeçemediğimiz”…
Elbette bir “fark” olurdu. 

“Yaşanmışlık” hamurumuzu şekillendiren en büyük etken.

Ancak bu farkın boyutu da mahiyeti de “soru”nun kaynağı olan film gibi kurgunun ötesine gidemiyor.
İnsan ömrünün ortalama süresine göre hesaplamalar yapsak: kaç baharımız, kaç kışımız kaldı, kaç ay ve “Ayların Sultanını” yaşadığımız böyle kaç zamanımız daha olacak?

Daha da önemlisi; bunların kaç tanesini sağlıklı, hiçbir “bağımlılığımız” olmadan ve sevdiklerimizin yanında geçirebileceğiz?
Bu sene geçirdiğimiz karantina zamanlarını geçen senenin Ramazan ayında kim öngörebilirdi ki? 
Herkesin aynı anda, kendine ait gündemden sıyrılıp, tüm dünya ile bu kadar ortak bir paydada olabilmesi, hayatı sadece “hayatta kalmak” gayesiyle sürdürmenin modern zamanlarda bile hüküm sürebilmesi de bir “film kurgusu” kıvamında hissediliyor çoğu zaman…
Bundan sonra yaşayacaklarımızın gelecek zamanları anlatan film kurgularına benzediği, hatta belki de “kurgulanamayacak” kadar farklı yaşanacağı bir eşikte gibiyiz.

Geleceğin ne getirip, ne götüreceğini tam kestiremesek de bir “geri sayım” yaşadığımız kesin. Hayatı nasıl yaşarsak yaşayalım bir geri sayımın içindeyiz. Ne kadar kazansak da bir şeyler hep yitirilecek, hep eksilecek ve tabii eskiyecek. Ömrümüz gibi…
Doğduğumuz anda başlayan geri sayıma engel olamasak da yitirilmeden, eksilmeden kıymetini bildiklerimizi kurtarabiliyoruz zamanın yok ediciliğinden.

Hakkını teslim edebildiğimiz ne varsa o kalıyor geriye “geri sayımın” sonunda…
Her zamankinden farklı geçirdiğimiz rahmet ayının sonlarına doğru yine o “hakkını teslim edememe” kaygısı kendini göstermeye başlıyor.
Coşkulu ve kalabalık sofralardan uzak ama kendimizle hiç olmadığı kadar baş başa geçirdiğimiz bu Ramazan ayının geri sayımını yaşarken de karantina sürecini fırsata çevirmiş olmayı diliyorum herkese…“Zaman ve enerji kalsa şunları da yapardık” dediğimiz ve yarım bıraktığımız her şey için… 

Hayatımızı mecburen yaşlanarak nihayetlendirsek de, zaman hep “eksilterek” ilerlese de geri sayımın sonunda bayram sabahına uyanmak duası ile…