Telefonların yalnızca iletişim aracı olarak kullanıldığı bir dünya.

Parmaklarınız arasında gezinen sosyal medya yok, saatlerce oynadığınız mobil oyunlara erişiminiz imkânsız.

Gözlerinizi kapatın ve düşünün...
Ne yapardınız?

Sanki büyük bir boşlukta, yapayalnız kalmış gibi hissettiniz değil mi?

Yemekte, misafirlikte, yolculukta, iş yerinde… Sıkıldığınızı hissettiğiniz her an, dünyanızı renklendiren o içeriklere ulaşamamak; hayat arkadaşınızı yitirmiş gibi derin bir boşluk bırakırdı geride.

İşte o boşluğu doldurmak için...
Belki elinize bir iplik alır, örgü örmeye başlarsınız.
Belki çocukluğunuzdaki gibi boya kalemlerine sarılır, notalarla düş kurarsınız.
Bulmaca çözersiniz, okeye dönersiniz, bir enstrüman öğrenir ya da resim yaparsınız.

Ve bir bakmışsınız…
Zamanla unutulmuş bir dost gibi, hobileriniz size yeniden dokunmaya başlamış.
Geçmişin sıcak izlerini taşırken, yarınlara zihninizi, kalbinizi beslersiniz.

Zenginleşirsiniz…
Ruhunuz, üretmenin hazzıyla genişler.
Ve bu zenginliği çocuklarınıza da aktarırsınız.
Tıpkı dört yaşındaki küçük ressamın, evinde açtığı sergide gözlerinden taşan sevinç gibi...

Kim bilir…
Ekran bağımlılığına teslim olmamış bir hayatın içinden; nice ressamlar, yazarlar, sanatçılar, sporcular filizlenecek.
Çünkü insan, kendini bulduğunda; dünyayı da yeniden kurar.

"Bağlanmadan önce bağ kurmayı öğrenmeli insan; ekranlara değil, hayata dokunmalı."