Alparsanl Gazi ve Tuğrul Bey ile Selçuklu İmparatorluğu kuruldu ve büyük bir medeniyetin temelleri atıldı.
Ancak imparatorluğun yıkılış dönemine yakın, başta bulunan Keykubat, Keykâvus, Keyhüsrev gibi isimlerinden de anlaşılacağı üzere, Arapçılığı din sanan hakanlar yüzünden Selçuklu çöküşe sürüklendi. Bu süreçte Türk ve Türkmen boyları sadece savaştırıldı, asker edildi; okutulmadı, ticaret yapmalarına izin verilmedi. Ticaret ve sanat, Agoplara, Kirkorlara lütfedildi. Türkler yönetimde hiçbir zaman söz sahibi olamadı. Dönmeler, devşirmeler, Kirkorlar, Agoplar hep devlet kademelerinde etkili oldular.
Osmanlı İmparatorluğu, Osman Bey ve Ertuğrul Gazi ile kuruldu; Arap isimli Vahdettin ile son buldu. Hiçbir vezir Türk değildi. Türkler ve Türkmenler horlandı, vezir yapılmadı. Okutulmadılar, sanat ve ticaretten uzak tutuldular. Türkler sadece asker oldular, şehit oldular, zaman zaman da kılıçtan geçirildiler. Esnaflık ve sanatkârlık yine Agoplara ve Kirkorlara bırakıldı. Araplara “Kavm-i Necip” denilerek maaş bağlandı, askere alınmadılar. Ermeniler “Sadık Tebaa” olarak görüldü, askere alınmayıp sanatkâr ve esnaf yapıldılar. Yahudiler de askere alınmayıp ticaretin tüm imkânlarıyla avantajlı hâle getirildiler. Ancak sonunda İsrail devletini kurmak için Osmanlı'yı parçaladılar. Çünkü para gücü her şeye hâkim olmaya başlamıştı.
Atatürk, Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra Mersin’de yurt gezisi sırasında askerlik yapan Mehmet Çavuş’a sorar:
– Bu villa kimin?
– Agop’un efendim.
– Bu arazi kimin?
– Şimon’un efendim.
Cevaplar çoğalınca Atatürk sesini yükseltir:
– Cavuş, Mehmet’in, Hasan’ın hiçbir şeyi yok mu?
Mehmet Çavuş şu yanıtı verir:
– Biz cephede savaşırken şehitlerimizin eşleri ekmek derdindeydi, gazilerimiz de dönünce yaralarını sarmakla uğraştılar efendim.
Gözleri dolan Atatürk, dil devrimiyle Türk çocuklarının ve Türk analarının önünü açar. Onların okur-yazar olmasını sağlar. Atatürk’le birlikte Türkler de ülke yönetiminde söz sahibi olurlar. Hatta askeriye gibi devletin önemli kurumlarına Türk’ten başkasının gelmemesi için yasal düzenlemeler yapılır. Keşke hep öyle kalabilseydi. Milletin meclisini bombalayan, Türk subay kıyafetindeki “Terziyanlar” olamazdı.
1938'den sonra, Selçuklu’daki gibi, Osmanlı’daki gibi sinsice Türk düşmanlığı yeniden başlar. Slomonlar, Kirkorlar, Hırbolar boş durmaz; Türk’ten çok Türk, Müslüman’dan çok Müslüman rolüne bürünürler. Türk düşmanları, Türk çocuklarının yönetimden dışlanmasında hemfikir olurlar. Hasbelkader sivrilen Türkler olursa, ayaklarına yine başka bir Türk aracılığıyla prangalar vurulmaya çalışılır. Osmanlı’daki ve Selçuklu’daki gibi Türk düşmanlığı çarkı yeniden dönmeye başlar. Din adına, milliyetçilik adına, halkçılık adına bile Türk düşmanlığı yapılır.
3 Mayıs 1944 Türkçülük Hareketi, yukarıda anlatılan imparatorluk dönemlerinden gelen ve binlerce yıllık derinliği olan ötekileştirmeye karşı bir tepkidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla kazanılan eşitliğin kaybedilmesine bir tepkidir. Ekonomik gücü fazla olanlara, Agoplara, Kirkorlara karşı, Türk çocuklarının da eşit şartlarda yönetimlerde yer alması sağlanmıştı. Yasal düzenlemelerle Türkler de eşit vatandaş hâline getirilmişti.
İşte o kazanımların kaybedildiğini gören bir avuç aydın –Atsız Hoca gibi, Alparslan Türkeş gibi– Türk milletinin evlatları asil bir duruşla tepki göstermiş, başkaldırmışlardı. Bu tepkiler sonrası işkence görmüşlerdi.
3 Mayıs Türkçüler Günü, Selçuklu’dan, Osmanlı’dan gelen ve Cumhuriyet döneminde de sinsice süren Türk düşmanlığına, Türklerin yönetimlerden dışlanmasına karşı uyanışın adıdır. Türkçüler tarafından bayram ilan edilmiştir. Bu bayram, Başbuğ Alparslan Türkeş tarafından gençliğe emanet edilmiştir. Gençliğimizde büyük bir heyecanla kutlardık.
Biz Türkler, bu ülkenin sahipsiz sahipleriyiz.
Özetle: Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur.
Ama Kirkorlar, Agoplar, Slomonlar, Hırbollar, dönmeler, devşirmeler Türk’ten çok Türk, Müslüman’dan çok Müslüman oluveriyorlar. Hile ve tuzakları akıllara durgunluk veriyor. FETÖ de bir etmen artığı değil miydi? Binlerce Türk çocuğunu kandırıp kullandı, perişan etmedi mi?
Talebimiz şudur:
Türkler bu ülkenin kadim sahipleridir. Hile ve oyunlarla dönmeler, devşirmeler hep bir adım öne geçiriliyor. Belki de emperyal devletler, Türk’ün genetik mirasından korktukları için sizleri parlatıp topluma sunuyorlar. Biz bu oyunu bozamıyoruz. Bu, bir itiraftır!
Buradan Slomonlara, Kirkorlara, Hırbolara, dönmelere, devşirmelere Türkçüler Günü’nde sesleniyoruz:
Yeter artık! Türkleri dışlamayın! Bizlere gizli açık düşmanlık etmeyin! Avantajlısınız, çünkü Türk düşmanı emperyal güçler sizleri destekliyor. Ama şunu da bilin:
Türkler, kendilerine karşı kin kusanların farkında.
Ve bilin ki bu durumun sonunda zararlı çıkan siz olacaksınız!
Türkler bu ülkede sadece eşit vatandaş olarak yaşamak istiyor, dışlanmak istemiyor!
Türkiye Cumhuriyeti’nde kendini Türk hisseden, bu ülkeye millet bilinciyle bağlı olan herkesin 3 Mayıs Türkçüler Günü kutlu olsun