Birleşmiş Milletler, Paris’te İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi “şeysini”  kabul ettiğinde takvimler 10 Aralık 1948’i gösterdiğinden, o tarihten itibaren 10 Aralık Dünya İnsan Hakları günü olarak kabul edildi ve kutlanmaya(!) başlandı.

Bütün insanların din, dil, ırk ayırt etmeksizin eşit ve özgür olduğu ilkesini içeren 30 maddelik bildirgenin o tarihteki oylanmasında Sovyetler Birliği, Beyaz Rusya, Ukrayna,  Polonya,  Çekoslavakya, Yugoslavya,  Güney Afrika Birliği ve Suudi Arabistan değişik nedenlerle çekimser oy kullandı.

Neyse ki açık açık itiraz eden olmadı…

Aynı tarihlerde dünyanın diğer bir tarafında yüzyıllardır “bağımsızlık” mücadelesi veren bir devlet,  Çin kızıl ordusu tarafından son defa işgal ediliyordu. Doğu Türkistan Devleti, artık Çin Halk Cumhuriyetine bağlı Sincan Uygur Özerk bölgesinde “var olabilme”  mücadelesine başlıyordu.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin beşinci maddesinde “Hiç kimseye işkence yapılamaz, zalimce, insanlık dışı veya onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz ve ceza verilemez.” deniliyordu.

Oysa bugün, görüntülerini dahi izlemeye dayanamadığımız insanlık dışı türlü işkencelerle milyonlarca insan Doğu Türkistan’daki toplama kamplarında yok ediliyor.

Yaklaşık dört ay önce Birleşmiş Milletler(BM) İnsan Hakları Konseyine üye 22 ülke tarihinde “ilk defa” bu konuda Çin’e karşı tepki göstererek kamplardaki işkencelerin ve kitlesel göz altıların durdurulması için bir mektupla çağrıda bulundu.

Bu mektuba imza atan 22 ülke arasında Türkiye de dahil olmak üzere hiçbir Müslüman Devlet yoktu.

Çin Yönetimi zaten basına tamamen kapattığı bu kampların terörizmle  mücadele amaçlı eğitim merkezi olduğu yalanıyla Birleşmiş Milletlere karşı bir mektup gönderdi ve 37 ülkenin de  BM’ye mektup yazarak  kendilerine destek olduğunu açıkladı.

Müslüman Uygur Türkleri’ne karşı Çin’e destek olan 37 ülkenin arasında başta Rusya ve Suudi Arabistan olmak üzere Myanmar, Suriye, Pakistan, Umman, Kuveyt, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri de vardı.

Doğu Türkistan’da yaşanan vahşet ne boyutta olursa olsun bir haber değeri olmadığı gibi utanç verici bu durum da medyada fazla yer almadı.

Ancak Çin’in ekonomik gücüne boyun eğerek her türlü insanlık dışı katliama tepkisiz kalanlar olduğu gibi yapılan zulme politik ve konjonktürel de olsa tepki gösteren güçlü rakipleri de var.

Bu güçlü rakiplerin  son zamanlarda BM’den yaptığı talepler üzerine kamplardaki medya erişim yasağının kırılabilme ihtimali bile bölge için son derece önemli…

Çünkü tarihin belki de “en vahşi ve sapkın” soykırımı sadece işkence kamplarıyla sınırlı değil ve Çin devletinin resmi kurumları tarafından insan onuru çiğnenerek yapılanlar dünyadan başarıyla gizlenebiliyor.

Çin’in “Kardeş Aile Projesi” adı altında yürüttüğü asimilasyon çalışmasıyla toplama kampına zorla götürülen ve çoğundan haber alınamayan erkeklerin evlerine de çoğunluğu erkek olmak üzere Çinliler gönderiliyor. 2018 yılında 1 milyon 100 bin civarında memurun 30 milyon aileyi birkaç kez “ziyaret” adı altında taciz ettiği, görüntülerinin de Çin sosyal medyasında utanmadan paylaşıldığı hatta insanların yataklarına kadar zorla girildiği söyleniyor. Çinli erkekleri reddeden kadınlar terörist ilan ediliyor. (Doğu Türkistan Yeni Nesil Hareketi Başkanı Abdusalam Teklimakan).

Doğu Türkistan’daki kan donduran vahşetin ekonomik ve siyasi rekabet malzemesi olarak dahi gündeme getirilmesinden medet umar haldeyiz. Çünkü insanlara yaşatılan bütün işkence ve acıların güçlü devletlerin işine yaradığı ölçüde gündem yapılmasına izin veriliyor.

Ne kadar insanlık dışı olursa olsun yapılan soykırımlar uluslararası arenada rakip devletlerin birbirlerine karşı kullanacakları tehdit unsuru olma sıfatını yitirdiğinde “belki” durdurulmak istenebiliyor.

Bu durum, ironik bir şekilde, Müslüman devletlerin kendi coğrafyalarında dökülen kana karşı birlikte tepki geliştirerek karşı koyabilme ihtimalinden “belki” daha fazla umut içeriyor.

Eskiden Müslümanlara yapılan zulme Birleşmiş milletlerin seyirci kaldığından, Müslümanların birlik olamadığından dem vururken, şimdilerde sırf müslüman oldukları için insanlara yapılan baskı ve katliama diğer Müslüman devletlerin destek olmaması gerektiğini konuşuyoruz.

Şimdilerde ise her sene 10 Aralık  Dünya İnsan Hakları günü olarak kararlaştırıldığından,  Doğu Türkistan’a ne kadar yer verilir bilemem ama,  insan hakları ihlalleri, soykırım ve işkenceler konuşulması istendiği kadar konuşulacak, anılacak ve bir takım “şeyler”…

Bu vesileyle bir “şeyler” de hesaplandığından fazla gündem olur ve kontrolleri dışında değişir mi ?

“Belki”…