Bir mektebin kapısından içeri adım attığınızda ne görürsünüz?

Bir masa, bir sıra, bir tahta mı?

Yoksa sizi karşılayan sessiz bir tarih, konuşan bir estetik, göze değil ruha seslenen bir mekân mı?

Nurettin Topçu’ya göre mektep, dört duvarla sınırlı bir bilgi nakil istasyonu değil, bir medeniyetin kalbidir. Ve bu kalp, ruh taşıyan bir beden ister. Bu bedenin taşları ise ahşap, taş ve kubbe gibi Anadolu’nun sesini taşıyan unsurlardır.

Ahşap: Nefes Alan Mekânlar

Ahşap, doğanın canlı bir parçasıdır.

Toprağın, ağacın, mevsimin kokusunu taşır içinde.

Bir binada ahşap kullanmak; sadece estetik değil, aynı zamanda doğayla kurulan bir gönül bağıdır.

Ahşap nefes alır, yaşar, zamanla kararır, çatlar; ama asla ölü değilmiş gibi durmaz.

Bir çocuğun ahşap kapıdan girdiği bir mektep, onu plastik ve betonun soğukluğundan korur.

Topçu’ya göre bu, çocuğu doğasından koparmamak, onu fıtratına sadık yetiştirmek demektir.

Taş: Sadeliğin ve Sürekliliğin Hafızası

Taş, sabırdır.

Yüzyıllarca bir nehrin kenarında bekleyen bir kayanın, bir dağın suskunluğunun, bir medeniyetin zamana direnen sessiz çığlığıdır.

Mektebin taş duvarları, öğrenciye şunu fısıldar:

“Sen de bu toprak gibi sağlam olmalısın. Öğrenmen geçici değil, köklü ve kalıcı olmalı.”

Taş, aynı zamanda sadeliğin estetiğidir. Gösterişsiz ama asildir.

Bir bilgi, sade ama sağlam bir karakterde yer bulmalı ki, onu taşıyan zihin eğilmesin, ruh eğrilmesin.

Kubbe: Başımızın Üzerinde Gölge Değil, Mana

Kubbe yalnızca mimari bir unsur değil; aynı zamanda bir anlam haritasıdır.

Gökyüzüne açılan, ilahiyle irtibat kuran bir semboldür.

Topçu’nun mektebi, öğrencinin başının üzerinde kubbeyle, onun göğe, yüceye, kutsala bağlılığını öğretir.

Kubbe altında ders görmek; yalnızca bilgi almak değil, aynı zamanda kendini aşmak, sınırlı olanın içinde sınırsız olanı sezmektir.

Kubbe, çocuğa yalnızca dünyayı değil, ölçüyü, ritmi, merkezi görmeyi öğretir.

Her kubbe, kainatın bir modelidir: merkezli, düzenli ve ilahi nizama tabi.

Modern Binalar Mektep Olabilir mi?

Bugün modern okullar çok katlı, çok camlı, çok çelikli…

Ama ruhu var mı?

Bir AVM estetiğiyle yapılan okullar, çocuğun kalbine ne söyleyebilir?

Binalar steril ama soğuk, büyük ama kimliksiz.

Ahşap yok, taş yok, kubbe yok; yani ne tarih var, ne estetik, ne ruh.

Topçu’ya göre eğitim mekânı, öğrenciyi yalnızca bilgilendirmemeli; aynı zamanda terbiye etmeli, estetikle yoğurmalı, tarihle buluşturmalı.

Eğitim, bilgiyle değil, ruh ile, mekânla, sesle, görüntüyle, hatta binanın diliyle verilir.

Bir Mimari Manifesto Gibi

Nurettin Topçu’nun mektebi aslında bir mimari manifesto gibidir:

• Ahşapla doğaya bağlı kal

• Taşla geçmişe dayan

• Kubbeyle manaya açıl

Çocukları betondan korumak için değil, ruhsuzluktan korumak için mimarimize dönmeliyiz.

Bir mektep binası, bir cami kadar huşu verir, bir tekke kadar sükûnet sunar, bir medrese kadar hikmet taşırsa; oradan çıkan genç, yalnızca diplomalı değil, şahsiyetli olur.

Son Söz:

Betonla yapılan binalar yıkılabilir.

Ama taşla örülmüş, ahşapla bezenmiş, kubbeyle taçlanmış bir mektep;

sadece ayakta kalmaz, bir milleti ayakta tutar.

Durmuş ÇELİKTEN

Eğitimci - Yazar