Sinop, bir Türk şehridir; Selçuklu serhat şehridir. Türklerin denize açıldığı bir kapıdır. Doğal limanı ve stratejik önemi vardır. Dün donanma ve NATO üssü olan bu şehir, bugün füze denemelerinin yapıldığı bir merkezdir. Aynı zamanda turizm açısından da büyük bir potansiyele sahiptir.
Alaaddin Camii, 1214 fethinin sembolü ve Selçuklu mührüdür. Bir külliye özelliklerini taşır. Kruvaziyer turistler, Sinop’ta hiçbir tarihi mekâna Alaaddin Camii kadar ilgi göstermezler. Cezaevini ziyaret eden bir kruvaziyer turist göremezsiniz; “dark turizm” ya da “korku turizmi” dedikleri şey farklı bir kategoridir.
Alaaddin Camii’nin sağında hamam, solunda ise Yeşil Türbe bulunur. Sakarya Caddesi’nden baktığımızda, hamam ve türbenin caminin mihrabından belirli bir mesafede geri çekildiğini görürüz. Burada mihraba saygı ve bir hesap vardır. Yaklaşık bin yıldır Sinoplular cenazelerini hamam tarafından sokar, türbe tarafından çıkarırlar. Bu bir gelenektir. Bütün cenazeler oraya gelir; geniş avluda helalleşme ve uğurlama yapılır.
Camii’nin arkasında bir bilim yuvası, yani Pervane Medresesi vardır. Bu Pervane Medresesi, beylikler döneminin ilk Türk medresesidir. Külliyenin yapısına baktığımızda, medeniyetimizin temizlikle (hamam), bilimle (medrese) ve hayatın sonuyla (türbe) bir bütün olarak anlatıldığını görürüz. Geniş avlu ise insanların meşveret ettiği, yönetime katıldığı ve sosyal hayatın yaşandığı bir alandır. Kruvaziyer turistler bunu sahada görüp fotoğraflarını çekiyorlar.
Eskiden Sinop’un pazaryeri bu cami çevresindeydi; canlı bir ticaret merkeziydi. Sinop’un ve Sinoplunun hayatında bu külliye önemli bir yer tutar; bu mekânları içselleştirmişlerdir.
Pervane Medresesi, Kur’an kursu olarak yapılmamıştır; bir üniversite olarak inşa edilmiştir. Bu tarihi yapı bir dönem müze olarak kullanılmış, kısa bir süre de Kur’an kursu işlevi görmüştür. Ancak plan itibarıyla Kur’an kursuna uygun değildir; küçük odaları sınıf işlevi görmez. Sinop’ta zaten birçok Kur’an kursu vardır; ihtiyaç duyulduğunda yenisi de yapılabilir.
2004 yılında göreve başladığımda burası turizm çarşısıydı ancak hukuki bir statüsü yoktu. İşletmeciler kira vermeden oturuyordu; adeta işgalci gibiydiler. Kira sözleşmeleri yoktu. Büyük olan mekân Erol Derici’ye aitti. Müze açılışına gelen bakanımız bu çarşıyı gezdi, destek verdi ve temizlik görevlileri atadı. Orada ticari faaliyet gösteren arkadaşlar bunu bilir.
Yine o dönemde, çarşıdaki esnafın “işgalci” denilerek çıkarılması gündeme gelmişti. Vakıflar Bölge Müdürlüğü ile 2005 yılında sözleşmeler yapıldı ve burası turizm loglarında “Turizm Çarşısı” olarak yerini aldı.
Zaman zaman buradaki esnafın çıkarılması yeniden gündeme geliyor. Eğer tarihi özelliğine zarar verici bir faaliyet varsa ya da kira ödememek gibi sözleşmeye aykırı bir durum oluşursa, Vakıflar elbette müdahale edebilir; bunda bir sorun yoktur. Biz büyük mekânı ilçelerimizin (Boyabat, Durağan, Ayancık gibi el sanatları gelişmiş olan yerlerin) el sanatlarını tanıtma ve irtibat noktası olarak planlamıştık. Aynı zamanda turizm ofisi işlevi de görüyordu. Çarşının düzenini sağlamak şartıyla Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün idari ofisi de oradaydı.
Ben ayrıldıktan sonra yine bir “çıkarma” söylentisi çıktı; bizim ofis çıkarıldı ve Müftülüğe tahsis edildi. Müftülük ya hiç kullanmadı ya da ben bilmiyorum; şimdiki fonksiyonunu da bilmiyorum.
Türkiye’nin birçok yerinde benzer tarihi yapılar turizm amaçlı çarşı olarak kullanılmaktadır. Örneğin, komşumuz Kastamonu’da Nasrullah Camii’nin yanında (Kurtuluş Savaşı’nda M. Akif’in hutbe okuduğu Kuvâ-yi Milliye Camii yanındaki) benzer bir mekân turizm çarşısıdır. Adana Yağ Camii, Edirne Selimiye çevresi gibi birçok örnekte bu yapılar turizm çarşısı olarak kullanılmaktadır.
Turizm, kültürün pazarlanması değil midir? Külliyeyi gezen turistler bu çarşılarda soluklanıyor, dinleniyor, alışveriş yapıyor. Bunlar turizm için teşvik ediliyor. Peki bize ne oluyor?
Dün başında gördüm; CHP’li bir grup, belediye başkanı, dernek ve medrese esnafı birlikte boy gösteriyor, “Kapatmayız” diyor. Bu doğru olmadı işte. Siyaset işin içine girdi mi, bundan en çok esnaf zarar görür.
Çoğu benim öğrencimdir. İktidar, muhalefet, yönetim bir araya gelip fayda ve zararını, nedenlerini konuşmalıyız. Ben bu mekânın turizm amacı dışında kullanılmasının doğru olamayacağını düşünüyorum. Bu çarşı dışında bir işleve de hizmet edemez.
Sahadayım, doğru mu yanlış mı bilmiyorum; duyumlara göre burası iktidar yanlısı dernek veya vakıflara verilecekmiş. Eğer öyleyse çok büyük yanlış yapılır. Bunun halkta karşılığı olmaz; kötü bir örnek oluşturur. İktidar değiştiğinde başkaları da aynı şeyi yapar; yanlış bir kapı açmış olursunuz, vebale kalırsınız.
Bir misafirimiz geldiğinde ilk getirdiğimiz yer medrese olur. Teşvik edelim, geliştirelim. O çarşının gelişmesinde bizim de emeğimiz var. Siz de daha fazla geliştirin.
